Şair-Yazar Atakan Yavuz Yazdı: Şifasız Bilgiler Ansiklopedisi

07 Ara 2025 - 17:20 YAYINLANMA
Şair-Yazar Atakan Yavuz Yazdı: Şifasız Bilgiler Ansiklopedisi

Atakan Yavuz / Şair-Yazar

BENCİLLİĞİN İLK YAZI. Ertesi yaz karınca şevkle çalışmaya başladı. Ağustos böceğinin yüzüne kapıyı nefretle kapattıktan sonraki ilk yaz mevsimiydi bu. Bencilliğin ilk yazı. Şevkle çalışmaya başladı ama bir şeyler eksik ya da fazla gibiydi sanki. Yükü daha ağır gelmeye başlamıştı artık. Evin yolu uzadıkça uzuyordu. Yürüyüşünün, ağustos böceğinin kemanına uydurduğu adımları ritmini bir türlü bulamıyordu. Tökezleyerek, kapaklanarak, âh ederek yürüyordu. Gecenin yıldızları daha donuk, ayın suratı daha asıktı. Bir azap saydığı keman sesi gönlünü hafifletiyordu belki, yorgunluğunu alıyordu. Uykusu kalbura döndü önce. Çalışkan karınca ertesi gün zar zor uyanabildi. Hareketsiz, ümitsiz tavana baktı durdu gün boyu. Çünkü kemanlar susmuştu. Ne çocuklara tebessüm etti ne selamlara karşılık verecek takati bulabildi kendinde. Çünkü kemanlar susmuştu. Övündüğü kilerini fareler işgal etti. Sevgilisini artık güzel bulmadığı için nişanı atıverdi bir gün. Çünkü kemanlar susmuştu. İçindeki boşluk daha da genişledi her teşebbüsünde. Çünkü kemanlar susmuştu. Karınca ulusunun yaptığı geniş yollar, anıt yapılar da gururunu okşayamıyordu artık. Çünkü kemanlar susmuştu. Başarı hikâyeleri yavan, yükselen rakamlar anlamsızdı. Derken midyelere vaaz verirken, serviliklerde kendi kendisiyle konuşurken gördüler onu. Söylentiler inandırıcı olmasa da çeşitleniyordu giderek. Ekin pazarında dilencilik yaparken görenler vardı karıncayı; ip köprülerden kurumuş dere yatağına atlarken, kafasını yağmur damlalarına sokup çıkarırken. Çünkü kemanlar susmuştu. Pazılarına kuvvet, hasadına bereket, gülüşüne renk veren kemanlar çünkü susmuştu. 

ÇELİŞKİNİN GÜZELLİĞİ. Bize karakter veya kişilik adına bir tutarlılık dayatılır. Oysa çelişki hayat belirtisidir. Çiçekler kendileriyle çeliştikleri için koku yayarlar. Toprakla çelişirler, suyla, havayla, hayatla, hayatın kokuşmuşluğuyla çelişirler. En dayanılmaz kokular en çelişkili çiçeklerden gelir. Çiçeklerin sabah yelinden titrediklerini sanırız. Oysa korkudan titremektedirler. Şekil almaktan korkarlar onlar. Tutarlılıktan korkarlar. Bir şey bilmediklerini sanırız. Oysa baştan ayağa faniliklerinin bilincindedirler. Gülü gül ile tartarlar, kiloyla değil; hayatı hayatla, aşkı aşkla. Filbahri, akşamsefası, süsen, mor salkım… Çiçek toplumu bir çiçeğin kendisiyle çelişmesine ruhsat verir. Bizse insanı kişiliğine mahkûm eder ve onun değişmesine müsaade etmeyiz. Biz gitmekten korkmuşuz ve burada kalmışızdır; diğeri de gitmesin isteriz. “Sen eskiden böyle değildin,” deriz. “Neden değiştin? “diye sorarız. “Neden yaşıyorsun?” demek kadar abestir bu soru. Yol almak isteyen her insan kendisiyle çelişmeyi göze almalıdır. 

KOMŞU ALBAY. Herkesin bir komşu albayı vardır, bahçede, çiçek tarhları arasında üniformasız, dalgın gezinen. Bizimle aynı dili, geçmişi ve kökleri paylaştığı halde kendini yaban ve iğreti hissettiği için kitlesel coşkulara karışmayan, kimseye ilişmeyen. Cevdet Bey ve Oğulları romanındakine benzer. Kitlesel coşkulara katılmadığı için kınamayın onu, yığınlarla aynı tonda bağırmıyor, görüntüyü bozuyor diye sitem etmeyin. Hırslarınıza, tutkularınıza, görünme arzunuza katılmıyor diye kötü şeyler düşünmeyin onun hakkında. O sizin için öyle düşünmüyor çünkü; bilgeliğin yargılamadan dünyaya bakmak olduğunu biliyor. Belki bir şiir düşünüyor, dilinen ucunda kapaklanmış bir türlü kaldıramadığı bir şarkıyı ya da. İnsanın bu dünyada gurbette olduğunu bize hatırlatan bu adamın garip kalma hakkına saygı duyun. Belki bir aşk, belki bir gönül yarasıdır onu böyle dağınık, böyle dalgın yapan. Biliyorum sizinle aynı rozeti takmadı diye gücendiniz ona. Ama o sizi yargılamıyor, eleştirmiyor. Sadece yalnız kalmak dileği. O da ara rengin peşinde işte. Bütün yeni fikirlerin, şiirlerin, aşkların geldiği o derin boşluğun önündeki kapının açılmasını bekliyor. Belki o kadar da derin bir adam değil, sadece dalgın dalgın kopan bir düğmeyi arıyor. İyilik onun kalbindeki çatlaklardan suya kavuşup yeşerecek belki, aydınlık o çatlaklardan sızacak. O sizin gibi büyük ve gösterişli şeyleri özlemiyor; seyyar bir radyo, bir eski bisiklet yetiyor ona. O belki "birlik fanatizminden" uzakta, kıyıda açmak istiyor. Birliği esaret olarak görüyor bir ihtimal, belki sizin savaşınızı anlamsız buluyor, anlamlı bir savaş bulana kadar size katılmayacak. Belki de çoktan buldu, savaşmaya başladı. Bu onun savaşma yöntemi. Serinliği sizin hayatlarınıza düşecek olan gölgelik için savaşıyor belki, birazcık soluklanasınız diye. Bakarsınız yalnızken biriktirdiği tecrübeler, bu anlamlı savaşınızda çok işinize yarayacak. Yıllar sonra onun uğruna savaştığı gölgeliğin dibinde oturup soluklanacaksınız belki.

 

 

 

 

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: