Şair-Yazar Mustafa Muharrem Yazdı: Modernizmin Doğrusu ve Herkesleşme

03 Kas 2025 - 20:11 YAYINLANMA
Şair-Yazar Mustafa Muharrem Yazdı: Modernizmin Doğrusu ve Herkesleşme

Mustafa MUHARREM  / Şair-Yazar                                       

Bu çağ, kadim zamanların zindeliğini koruyan bütün ögeleri karşısında ne denli dönüşümün bir özelliğine sahip, bunu biliyor ve olduğunu biliyor. Bir ev gerecinden düzenli davranış kalıplarımıza, nesnelerin düzenine yüklenmiş anlamsal dizgeden, kuralların dağarına kadar modernizmin burnunu sokmadığı hiçbir nokta, hiçbir birim, hiçbir alan yok. Bütün bunlardan daha da fazlasını içeren şu : İnsanlık tanımımızı, tabiat algımızı, hayatımızın kapsamını bile bizi bırakmayan; varlıksal duyarlılığımızı bile bizden esirgeyen; içeriğimizin gramajını derecelendirip hacmimizin sınırlarını çizerken fikrimizi sormayan bir süreç bu.

İradeyi hiçleştiren bu likit değişim-dönüşüm, sadece fizik dünyasında gürül gürül akmakla yetinmeyip içselliğimizi de kendi zerrelerinden biri yapmakta gecikmeyecektir. Likit, çünkü akarak dolduruluyor. Likit, çünkü görünmezlik özelliğinin taşınmasıta. Likit, çünkü tarih ile uzamı kendi yönünün içinde yuvarlanan bir sarmal halinde sürüklenmekten bütün devinimini . Bu liketlik insandan bağımsız ve insansız değil üstelik. Çünkü modernleşme, kendi grameriyle bizim dilbilgimizi bozmuş, dolayısıyla içimizin protokolüyle oynayarak sembollerimizi silmiştir. Sözgelimi, artık doğum bir tıp işlemidir ve ölümün bir araya getirilmesi özel önlemlerle ötelenebilir bir edilgenliktir.

 Doğumun gizeminden türevlenmiş bütün çağrışımlar, bütün inanış ve ritüeller nasıl artık ultrason kaynaklı bir seyirliğe indirgenmiş; Jinekolojik bir oyun işlevine bürünmüşse ölüm de sektörel boyutlara ulaşarak fiziğin ardına atıf yapan o ürpertici muhabirlikten adeta kovulmuştur. Çünkü ölümün ertelenebilirliği, hatta, iptali, ekonomik güce endekslenivermiştir.Sağlıklı ve kalitesi yüksek yaşam desteğiyle ömrü uzatılabilmekte; Yaşlılık bu bilimsel vaadin bol egzersizli, bol ilaçlı kanıtları karşısında hükmünü hafifletebilmektedir.

Teknolojinin sunduğu cihaz seçenekleriyle bağışlanmış bir hayat, şu anda insanın üzerini daraltıcı gücünü çevirmiştir artık. Birey, kullanım aygıtları oranında zaman hissinden kendinden düşeni arttırabilmektedir. Gündelik hengamemizde herhangi bir sorumluluğumuzu, herhangi bir fonksiyonumuzu bizim adımıza üstlenmek yerine onun aygıtını, bizim zamanımızın muafiyet coğrafyamızı biraz daha genişletiyor. Gece, dayanıklı gelinebilecek, devam edebilecek bir zaman dilimidir ve mevsimsel koşullarla ölçülebilen verilerdir artık . Ölümden sonra, artık bizi sürekli denetleyen, sürekli disiplinini gevşetmeden bizden gözünü ayıran bir öğretmen, bir arada bulunmakta bulunmaktaydı; Onun tadını çıkarma işlemi sık sık anımsatan bir Bülten, hatta bir tüketim pazarı haline geldi.  

Comte'un şöyle diyor: insanınoğlunun yeryüzü serüveni teolojik dönemden metafizik evreye ve nihayet pozitivist çağa doğru bir yürüyüş ise, işte bu hat modernleşmenin bizde başlangıçtan itibaren oluştuğunu kabaca işaretleyebiliriz. Bu refakati insan piyasaya bir kazanç mı diyeceğiz; yoksa, ontolojik bir kaybın ortaya koyduğu bir eksilme mi kabul edilir, sanırım düğümün bütünlük burada: Bir, ilk bakışta bunu ilerleme olarak niteleyebilir; geride kalanlarla vedalaşmanın kaçınılmazlığının pekala kapılabiliriz. Öyle ya, hayatın normalleriyle oydaşık kalmak, masum bir dolu dolu ve doğanın gereğidir. Primitif devre içinde sürekli debelenip bakışımız ilelebet tekrarlayamayacağımıza göre, yeni adımlar atmak ve yeni mesafeler almak, neden yadırgansın ki ? İki, bundan fazlalıktan kaçışı niteleyebilir; mevcut bir terk öznesi olarak kendimizi deneyimledik.

Fakat, terk ettiğimizin ne'liğine dair endişeleri, bir vefasızlık yapmadığımızın soruları, acaba zihnimizden ve ruhumuzdan eli çeker mi; bizi bu tercihimize teslim eder mi, bu çok ayrı bir muamma . Modernleşme şüphesiz bütün tılsımını zamanı kompartımanlara bölünen çekimden yer alıyor. Zamanı düz bir trafik olarak betimleyince ister istemez bu yolun lineerliği büyüme dürtüsünü kılavuzlandırarak kışkırtıyor. Arkalara düşmek, geride kalmak, bütün insanların doluştuğu bu parkurun yarışı önerilen perspektifin süzgecidir.

Yaşıyor, ayrı bir gösterge, zamanlar organize etmek aklı ve kolektif ruhu ile yan yana, bir hizada koşabilmektir. Yoksa tarihin akışından alikonulmak, bu yarışa girmeyenlerin ve koşuyu kaybedenlerin müşterek finalidir. Aksi durumda, bir atık olarak zaman çöplüğü bizi iştahla beklemektedir. Tarih göğüslenecek bir ip ise, bu yarışı bitirmek için başvurulacak geliştirilmeli, siyaset, ekonomi, bilim, sanat ve hatta din, bu koşunun kilometre levhaları olarak sıralanmalıdır. İnsanda toplum dağını, bu tabelalardan parkurun bölgelerine geldiği, kimleri veya neleri aştığı, bitiş çizgilerinin ne görülebildiği görülebilmelidir. Varlık-bilgi-değer kodları, bu yarış hazırlanırken antrenörümüzün kullanabileceği bir düzeyde tutulabilmelidir.         

 

Peki, modernleşmenin bir mecburiyeti midir, bir mesuliyet mi? Bir paradigma kayması mı bu, entelektüel bir evham mı? Modernleşmeyle kapışmanın bizatihi kendisi de modern bir tepkidir. Nasıl bir bütünlüklü örgütlenişinin parçasının tablo haline getirilmesi bir hayli zor. Bir defa, yaşananların üstümüzdeki mühründen kendimizi koruyabilecek bir epistemik güvenliğe ne kadar yakın, ya da ne kadar uzağız; bunu kestirebilecek bir bakış derinliği var mı hayatımızda, sorgulayalım. Zamanı anayasadansa modelleştirmeyi yeğleyen bir insan ve bir toplum, refahın ilkesiselleştirilmesimiş midir?

 İtaatin merkezi artık zamansallaşmış gerçekliğin o devasa varlığıdır. Daha sonra, realite olma başarısına ulaşılır. Böylece insan, geçtiği şeyin tutunca başarısına karşı müsbet tepkilerini fark ettirecektir. Bu insanın rüşt törenidir. Gerçekten farkında olmak, geçtiğinden haberdar olmak demektir. Bu eşitleme sayesinde gerçek ile geçişlerin birbirinin dağılımından daha ileri bir aşamaya sıçraması: Geçer gerçek ve gerçeğin dışında bir geçerlilik de yoktur.

 Doğru nedir, cevabı, modernizmin dolaşımına sokarak aşırılaştırdığı ve kitleselleştirdiği lügatte, gerçeklikerek üretilebilirlik sağlayan etkinlik. Bu bazen olumlu bir teklif, bazen ideolojik bir evetleme, bazen kültürel bir figürasyon, bazen dinsel bir imge olabilir. Pratik yapılabilirliği, yaşanabilirliği ve birleşme tabanının enlemi, doğru ile etiketlenmenin normatif olarak gösterilmesidir. Bir düşüncenin doğrulanması, gerçekliğe ve geçerliğine inanılmış çoğul bir ortaklık nezdindeki grafiğine göredir.

Hangi bilgi, hangi kriter, hangi tutum, hangi açıdan diğerinden daha kolektif bir şemsiye açabilmişse o doğrunun kendisidir. Doğruyu tasvir etmek , gerçekleşmenin ve geçmesinin mühendislik işçiliğine aittir. Artık doğru , kitlesellik sayesinde ve künyesini duyurabilir. Doğru , modernleşmeyle birlikte demokratik işletimin bir değişimi ve müşterek bir didaktizmden beslenerek serpilir.

Bu müşterek didaktizm, onu yanımızı kuşatan bir reddedilemezlik eğitimidir. Ne yeniye karşı bir negatif davranış içine girilebilir; ne yeni bekleme odasında tutulabilir. Yeniye kayıtsız kalmaktan, süreklilik tehdidini de kurgulamaktan vazgeçilmeyecektir. O halde saklanması gereken, yeni ile bir an önce uyuşmanın ve uzlaşmanın mümkün olduğu bütün ortamını tüketebilmekten ibarettir. Yeni, kendi takdimi olan doğru ortak paydasının tamamını birleştiren zamklayıverir. Artık doğru herkesleşir ve herkes bu geçerliğin bir üyesidir. 

Çatışmak ya da modernizmi aşmak yerine onunla iyi geçinmeyi benimsediğimizde, aslında herkesleşmeye bir itirazımız yoktur artık ve bu geçerlikle dostluğumuzun güvencesidir. Peki, eğer geçerlik derinliğine çıkamayan, gerçekliğin engellenmediği ne olursa olsun; doğruyu imha mı ediyorsunuz?      

 

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: