Sümeyra Türk Yazdı: Veda Direnci Sendromu: Gücü Bırakamamanın Toplumsal Anatomisi

07 Ara 2025 - 17:13 YAYINLANMA
Sümeyra Türk Yazdı: Veda Direnci Sendromu: Gücü Bırakamamanın Toplumsal Anatomisi

Sümeyra Türk – Stratejik İletişim Uzmanı

‎‎Toplumsal yapılar, yalnızca kurumların değil; bireylerin psikolojik evrelerinin de üzerinde yükselir. Özellikle liderlik pozisyonlarında uzun yıllar kalan kişilerde gözlenen belirgin bir davranış örüntüsü vardır: Görev devrine yaklaştıkça artan hırs, yükselen kontrol isteği ve geri çekilmeye karşı gelişen görünmez bir direnç.

‎Bu örüntü, modern sosyolojide giderek daha fazla tartışılan bir duruma işaret ediyor.

‎Ben buna “Veda Direnci Sendromu” diyorum.

‎Göreve Tutunma: Bir Sosyal Psikoloji Sorunu

‎Veda Direnci Sendromu, yaşla, statüyle ve sembolik güçle yakın ilişkilidir. Kişi:

‎‎Statü kaybı yaşayacağını düşünür,

‎Toplumsal görünürlüğünü yitirmekten korkar,

‎Bırakmanın “yok olmakla” eşdeğer olduğuna inanır,

‎Üretkenliği, benliğin biricik kanıtı olarak görür.

‎Bu nedenle emekliliğe, görev değişimine ya da koltuk devrine yaklaştıkça daha da hızlanır.

‎Uzmanlar bunu “son dönem hiperaktifliği” ya da “rol kaybı kaygısı” olarak tanımlar.

‎Psikolojik düzeyde bakıldığında, kişi kendi varoluşsal değerini makam ve güçle eşleştirdiği için, ayrılık ihtimali ciddi bir tehdit yaratır. Bu tehdit, davranışlarında bir tür aşırı motivasyonlu yüklenme olarak ortaya çıkar.

Kurumsal Yıpranma ve Tıkanma

‎Bu sendrom yalnızca bireysel değil; kurumsal sonuçlar da doğurur.

‎Gençlerin yükselmesi engellenir,

‎‎Fikir çeşitliliği azalır,

‎Kurumun yenilenme kapasitesi düşer,

‎İktidar alanları kişiselleşir,

‎Görevler bırakılmadıkça kurumsal metabolizma yavaşlar.

‎Uzun görev sürelerinin “istikrar” getirdiği düşünülür, fakat çoğu zaman kurumsal donma yaratır.

‎Bu durum özellikle Türkiye’de:

‎Sendikalarda,

‎‎Meslek birliklerinde,

‎Kooperatiflerde,

‎Sivil toplum yapılanmalarında,

‎Belediyelerde,

‎Meslek odalarında net biçimde gözlemlenir.

‎On, yirmi, hatta otuz yıl boyunca aynı koltuğu bırakmayan yöneticiler, zamanla kurumu temsil eden değil; kurumu işgal eden figürlere dönüşürler.

Tecrübeyi Bilgelik Yerine Zırh Olarak Kullanma

‎Veda Direnci Sendromunun en belirgin savunma mekanizması tecrübenin mutlaklaştırılmasıdır.

‎“Ben olmazsam burası yürümüyor.”

‎“Gençler bu işi bilmez.”

‎“Bu koltuk tecrübe ister.”

‎“Biz çok şey gördük.”

‎Tecrübe, yönetim bilimi açısından elbette değerlidir; fakat tecrübe birikimi, yenilenmeye ket vuruyorsa, tecrübe olmaktan çıkar, bir tür hegemonik zırh hâline gelir.

‎Bu zırh, bireyi dış tehditlerden korur ama kurumu içe kapatır.

Toplumsal Hiyerarşinin Sessiz Krizi

‎Aslında Veda Direnci Sendromu, Türkiye’nin toplumsal hiyerarşi kültürüyle de ilişkilidir.

‎Bizde güçten geri çekilmek bir “kaybetme” olarak görülür.

‎Oysa olgun toplumlardaki liderlik normu farklıdır:

Liderlik süreleri sınırlıdır,

‎Devir teslim kutsal bir süreçtir,

‎Yeni neslin yükselmesi başarı olarak algılanır,

‎“Devretme kültürü” kurumsal hafızanın parçasıdır.

‎Bizde ise devretmek bir kırılma, bırakmak bir yenilgi gibi algılandığı için kişiler “veda”yı kabul etmekte zorlanır.

‎Sonuçta şu tablo ortaya çıkar:

‎Görev uzadıkça, lider küçülür; kurum daralır; gelecek tıkanır.

Veda Etmeyi Bilmek: Bir Bilgelik Eşiği

‎Aslında ayrılmak bir kayıp değil; örgütsel yaşam döngüsünün doğal bir aşamasıdır.

‎Veda Direnci Sendromunu aşabilen liderler:

Statüyü değil, mirası önemser,

‎Koltuğu değil, kurumu yüceltir,

‎‎Kendinden sonrakini tehdit değil, devamlılık olarak görür,

‎Gücü bırakırken itibarı büyütür.

‎Bir liderin gerçek büyüklüğü, koltuğu ne kadar uzun süre tuttuğunda değil; ne kadar zarafetle devrettiğinde ortaya çıkar.

Sonuç: Veda Direnci Sendromu Bir Zafiyet Değil, Bir Uyarıdır

‎Toplumlarda değişim liderlerle başlar.

‎Değişim ise ancak görev devriyle, yenilenmeyle, genç kuşakların alan açmasıyla mümkün olur.

‎Veda Direnci Sendromu:

Ne bir trajedi,

‎Ne bir kişisel kusur,

‎Ne de bir başarısızlık göstergesidir.

‎Tam tersine, toplumsal dönüşümün önündeki doğal ama aşılması gereken bir eşiği temsil eder.

‎Bu eşik aşılmadıkça kurumlar yenilenemez, toplumlar gençleşemez ve etkili liderlik kültürü oluşamaz.

‎Gerçek liderlik bazen kalmakla değil,

‎tam zamanında ve doğru şekilde ayrılabilmekle ölçülür.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: