İBN HALDUN’ UN TEORİSİ

A+
A-

Anthony Sattin, Göçebeler adlı incelemesinde, tarihte bizde “örük” de denilen Göçebeler ile “yerleÅŸik halklar arasındaki deÄŸiÅŸken iliÅŸkileri” anlatmıştır. Kitabın, 14. yüzyılın Tunus’ lu bilgini İbn Haldun’un toplumların yükseliÅŸi ve düşüşünü ele aldığı kısımdan bahsedeceÄŸim.

İbn Haldun’ un dedesi, Tunus maliye bakanlığı yapmıştı. Tanınmış bir kadı olan Haldun, ailesiyle birlikte veba salgınından kaçarak, güneydeki çöl kenarı ÅŸehri Kal’atu kasabasına sığınmıştı. Burada yazdığı Mukaddime adlı giriÅŸ kitabı, sosyolojinin ilk örneklerinden sayılır. Tarih incelemeleri yanında, çevrenin göçebelerine dair gözlemlere dayanan, toplumların yükseliÅŸi ve düşüşüne eÄŸilen.

İbn Haldun’a göçebe denilen toplumlar, ülkelerde “iktidarlar deÄŸiÅŸtiren asıl itici güçler”dir. BaÅŸka bir deyiÅŸle, “sosyal yenilenmenin katalizatörleri ve aÅŸta gelen aracıları” dır.

Ona göre toplumlar, saat ibresine paralel ÅŸekilde hep “daha iyiye gitmez… İktidar güçlenir ve zayıflar. İmparatorluklar yükselir ve çöker.Kentler kurulur ve yıkılır. İnsanlar doÄŸar, yaÅŸar ve ölür…”

İbn Haldun kitabının başında, 19 .yüzyıl düşünürü Kant’ ın “tarihin temelinde coÄŸrafya yatar” görüşünü ön görmüşcesine, doÄŸal ortam ve iklimin insan yaÅŸayışını etkilediÄŸini anlatmıştır…

Göçebeler, tabiat ÅŸartlarına uyum saÄŸlayarak”saÄŸlam ve dayanıklı” kalmışlardır. Åžehir hayatıyla birlikte tabia tahribe uÄŸrar ki bu, o toplumların yıkılmasına yol açar. Göçebeler, bu hallerde, ovaya inip uygarlığı yeniden kurarlar…

Göçebelere bu sihirli güce saÄŸlayan esası Haldun, “asabiyet” kavramı ile ifade etmiÅŸtir. Asabiyet, “insanları birbirine kenetleyen gücün” adıdır. Bu, “bir ortak devrimci fikrin, ya da dinsel inancın bir araya getirdiÄŸi apayrı kiÅŸilerin oluÅŸturduÄŸu bir topluluk da olabilir”di. Buna “birlik ruhu” da denilir…

Neticede, asabiyet, “krallıkları ve imparatorlukları kurmada ve dağıtmada, uygarlıkları ileriye götürmede ve çöküşesürüklemede bir katalizatör iÅŸlevini görebilmektedir.” (1)

Sosyolog ya da tarihçi olmadığımdan, İbn Haldun’un görüşünü, böyle özetleyebildim. Ama, “milli birlik” denilen toplumsal gücün unutulan bir örneÄŸini, Türk KurtuluÅŸ Savaşı’ ndan vereceÄŸim.

Yeni kurulan ordumuz, Temmuz 1921’deki Kütahya-EskiÅŸehir yenilgisinden sonra, Sakarya Nehri’nin gerisine çekilmiÅŸti. Mevcudu, kaçaklarla birlikte 30 binlere düşen ordu, sayısal yanında silah-mühimmat, yiyecek giyim, ikmal yönlerinden de çok zayıftı. Ankara’yı hedefleyen 200 bin kiÅŸilik yunan ordusunun karşısında. Bu açığı hızla kapatmak, ordu mevcudunu hiç olmazsa 100 bine yükseltmek gerekiyordu. Bu kritik dönemde BaÅŸkumandanlığa tayin edilen Mustafa Kemal PaÅŸa, derhal bir Milli yükümlülük emirnamesi yayımlamıştır. Bununla, düşman iÅŸgali ve İstanbul hakimiyeti dışındaki bütün memleket sathında, her aile, iÅŸyeri elinde bulundurduÄŸu tüfek, kasatura,mermi, buÄŸday, un, at araba, kaÄŸnı, gömlek, kumaÅŸ, çorap,vb ordu ihtiyacı malların % 40′ ını, bedeli sonradan devletçe ödenmek üzere, kaymakam ve valiliklere teslim edecekti…

Bütün halkın bu mücadeleye katılmasını öngören bu emirname ile üç haftada istenilen huususlar saÄŸlanmış, ordu mevcudu 100 bine yükselmiÅŸtir…

Sakarya’da, 22 gün 22 gece süren savaÅŸ sonunda düşman yenilerek, Afyon-Kütahya’ ya doÄŸru kaçmıştır. O azimle düşman denize dökülmüş ve tam bağımsız Cumhuriyet kurulmuÅŸtur…

1. Göçebeler, Anthony Sattin, çeviren Nurettin Elhüseyni, 2025, İstanbul

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın