İNSAN SAHTE OLUNCA

A+
A-

1987 yılında ÖSYS sınavına girdim. Dershaneye verecek param olmadığı için harçlıklarımdan biriktirerek aldığım bir soru bankası ve bir konu anlatım kitabıyla sınava hazırlandım. Çok şükür aynı yıl alın teriyle akıl terimi birleştirdim. Allah da nasip etti Mimar Sinan Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım ve başarılı bir şekilde 1991 yılında mezun oldum. Yaşadığım her sıkıntı övünç kaynağım, gurur madalyamdır. Kimsenin hakkını gasp ederek, torpille, parayla, namla, nüfuzla değil alnımın ve aklımın teriyle, Allah’ın lutfuyla kazandım.

Yine üç çocuğumu çok zor şartlarda dersaneye göndererek üniversite okuttum, okutuyorum. Gerek üniversite sınavına hazırlanırken, gerek kpsye hazırlanırken ne sıkıntılar çektiklerini yakınen biliyorum. Bu sadece benim hikayem değil; inanıyorum ki toplumumuzun yüzde doksandokuzu aynı yollardan geçmiştir.

Bir de bizim sürüne sürüne çıkamadığımız zirvelere uçarak çıkanlar var. İsteseler en iyi dersanelere giderler, istedikleri hocaları evlerine getirip özel dersler alabilirlerdi. Değil ama buna bile fırsat eşitliği der geçerdik. Lakin buna bile gerek duymadan, beyinlerini sadece sahtekarlığa yorarak, parayla, hatırla diploma alan sahte insanlar varmış…

Şimdi benim ve benim gibi olan milyonların diplomaları bu sonradan görme, sahte insanların diplomalarıyla bir mi?

Bir zamanlar Fetö yandaşlarının soru çalıp kendi sistemleri içindekileri hiç hak etmedikleri okullara yerleştirdiklerini biliyorduk. Bu tür olayların ondan ne farkı var ?

0,01 lik puanların sıralamada yüzlerce kişiyi ilgilendirdiği bir sistemde on binlerce hakkı yenen vatan evladının hakkını kim iade edecek? Ya da bunlar hakkını helal eder mi? Parayla alınan diplomalarla yapılan kariyerlerden, makamlardan elde ettikleri maddi, manevi kazançları nasıl hazmediyorlar? Bu kazançlar en azından devlete iade ettirilir mi?

Şimdi bu yüzsüz güruh yaptıkları çok matah bir işmiş gibi bir de ‘’müktesep hak türküsü ‘’söylerler. Müktesep hak; kazanılmış hak demektir. Kanunlara, mevzuata ve tüm etik kurallara uyularak, alın teriyle kazanılmış hak demektir. Hileli, hülleli, cukkalı yöntemlerle gasp edilmiş olan hak , hak değildir.

Yüzü kızarmayan ve mağduru oynayan bu güruhu anlamak gerçekten imkansız. Bu şekilde profesör olan birini öğrencileri yuhlayacakları yerde alkışlayabiliyor.

Hâlâ bu güruhun haklı olduğunu, adaletin yanlış yaptığını, savunan ve güya adalet isteyen, sürekli kandırılan, şairin;

”Beyinler zıp zıp gibi,

mideler koskocaman

Aman efendim aman,…”

dizeleriyle anlattığı , pire kadar beyni ve kocaman midesi olan tipler var. Bunlar yapılan hırsızlığı hak, hırsızlığı ortaya çıkarmayı zulüm olarak görüyorlar.

Bu sahtekarlıklar zincirine şimdi de yetkililerin e-imzalarını kopyalayarak lisanstan profesörlüğe kadar bir çok ünvanın da sahtelerinin üretilmesi eklendi. Bu sahte diploma ve ünvanların da yıllarca kullanıldığı ortaya çıktı. Bu çalınan veya kopyalanan e- imza sahiplerinin de bu çeteyle ilgisi araştırılmalı, bağlantısı tespit edilenlere de en ağır cezalar verilmelidir.

Hırsızlığın en kötüsü, onu kendine hak görerek, meşru görerek yapmaktır. Çalınan en değerli şey, zaman, emek ve gelecektir. Yani insanların hayatını çalmaktır. Bana göre bu suçun cezası cinayetten bile daha ağır olmalı.

Köklü devlet geleneği olan devletlerle çadır devletlerini ayıran en önemli husus bir devlette her işin yazılı kanun ve mevzuata göre; yazılı olmayan etik ve devlet teamüllerine göre yapılmasıdır. Bu yazılı ve yazılı olmayan kaidelere uyularak yapılır, bu yolların dışına hiç kinse çıkmaz ve çıkanlara caydırıcı cezalar verilirse ne AB müktesabatına ne de diğer ithal ve uyduruk protokollere ihtiyaç kalmaz.

Her kes için, hak, hukuk, adalet, ahlak toplumsal huzurun da güvencesidir. Bizim kadim devlet tecrübemiz de bunu sağlamaya muktedirdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın