YAVUZ BÜLENT BAKİLER AĞABEYİN ARDINDAN
12 Eki 2025 - 19:06
YAYINLANMA
"Bir merhamet, bir sıcaklık, bir gurur;
Yavrum diyen sesinde.
Ve huzurun günde beş vakit nabzı vurur
Beyaz tülbentinde, seccadesinde."
Yavuz Bülent Bakiler.
Yavuz Bülent Bakiler Ağabey doğduğu yere, 'Sultan Şehir Sivas'a", anasının yanına defnedilmek istemiş.
"Bir gün bir derviş gibi çıkıp gelirsem eğer
Görürsem bir daha gönül gözüyle seni
Anla bir rüzgâr gibi yüreğimden geçeni
Ve sonra anam gibi sar beni sultan şehir,
Ve sonra anam gibi sar beni sultan şehir." demiş bir şiirinde
Gitmek lâzımdı.
Eskişehir Sivas arası 705 km imiş. Araba ile gitsen, ortalama yüz km yapsan, molası, dinlenmesi yaklaşık on saat sürecek. On saat de dönüşü var. Biraz zor olacak. Hızlı tren varmış Eskişehir'den Sivas'a. Baktım saatleri uymuyor. Bir gün orada kalmak lâzım. Sonra otobüsle gitmek istedim. Otobüs yolculuğunu da özlemiştim zaten.
Gece otobüse bindim. Otobüsün önünde ay-yıldızlı bayrağımız asılı. Yavuz Bülent Bakiler Ağabey'in kitaplarından birisi de "Arif Nihat Asya İhtişamı" idi. Bayrak Şairi'ni kitaplaştırmıştı. Bir konuşmamızda "bence bu kitap yazdıklarınızın en iyisi" demiştim. "En beğendiğim" desem daha doğru olurdu belki ama Yavuz Ağabey de cevaben "bence de" demişti. Elinize aldığınız zaman bırakamıyordunuz.
Otobüsün ön camında "Karagül" yazıyordu. Yavuz Ağabey de "Ağgül" demişti.;
"Ağgül'üm şimdi Sivas'ta
Serin rüzgârlar eser...
Rüzgârlar alıp gider ümitlerimi
Ümitlerim gitti gider."
Gece uyanmaya başlamıştı. Yalnızlığı yaşayan dağ başları vardı Sivas yakınlarında. Acaba onları görerek mi yazmıştı şiirini?
"Bir dağ başı yalnızlığı yaşıyorum yeniden
Dağ başı yalnızlığı ölümden beter.
Hiç kimse aramasa sormasa beni
Sen gelsen yeter." diyordu.
Otobüsün camından yalnız dağ başlarının fotoğraflarını çektim.
Sivas'a daha önce gidişim yine Yavuz Ağabey içindi. Sivas Valiliği bir saygı günü düzenlemişti, bir kaç cümle etmem için davet etmişlerdi. Benim için ne büyük mutluluktu. Ancak toplantıya katılıp geri dönmüştüm. Üç- beş saat ancak kalmıştım Sivas'ta.
Sabah dokuz civarında Sivas'a indim. Cenaze ikindi namazı sonrası idi, daha yedi saate yakın vakit vardı. Bir taksiye bindim, Çifte Minareye gitmek istediğimi söyledim. O civarda kahvaltı yaptıktan sonra dolaştım o dört devrin eserlerinin olduğu mekânları. Selçuklu, İlhanlı, Osmanlı ve Cumhuriyet eserleri vardı aynı alanda.
Buruciye Medresesi imiş girdiğim yerlerden biri. Orada şiir günleri yapıldığını biliyordum. Hatta Yavuz Ağabey'in internette gezen videolarından birisi de buradandı. Seslerin asılı durduğu duvarların gölgesinde çay içmenin huzuru bir başkaydı.
Hep Yavuz Ağabey'in şiirlerini bir stüdyo ortamında seslendirmesini istemiştim. Benim becereceğim bir şey değildi. Sadece muhtelif yerlerdeki ses kayıtları kaldı. Keşke bir cd kaydı olsaydı profesyonel ellerce yapılan.
Oradaki görevli bir arkadaş Taşhan'a uğrayıp kahve içmemi söyledi. Hayat devam ediyordu. Eskişehir'de çalışan Sivas'lı bir arkadaş da "memleketime gidiyorsun, yemeğini falan yerde ye" diye tembih etmişti. Kalp rahatsızlığından dolayı hafif bir kahve içmek istedim.
Kahve içerken bir türkü başladı yandaki dükkanlardan birinde.
Yavuz Ağabey demişti ya;
"Ben, süt gibi mübarek türkülerle büyüdüm
Bir yanım aydınlık, bir yanım gurbet.
Anamın "ay balam"lı türkülerinde
Bin yakarış gibiydi baştanbaşa memleket.
Bir kınalı türküdür dilim Türk'ü söyleyen
Bu Sivas türküsü, bu Kars, bu Eğin...
Ölürsem bana bir Yasin okuyun
Sonra baş ucumda türkü söyleyin."
Türküyü Adile Kurt Karatepe Hanım söylüyordu, Kemaliye türküsüydü;
"Odasına vardım kahve pişirir,
Kınalı parmaklar aney fincan devşirir.
Seni gören aşık aklın şaşırır,
Baba nerden aldın aney sen bu gelini.."
Fiyatını görünce "kahve içmeseydim de olurmuş" dedim.
Hükümet Konağı'nın önünden geçmiştim, Ulu Camiye uğramalıydı. Yoksul çocuklar varsa sadaka vermeliydi.
"Sivas'ta Ulu Cami avlusunda yoksul çocuklar
Yalvaran gözlerle etrafa baka baka
Açıyorlar küçücük esmer avuçlarını:
-Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka!
Hükümet Konağı'nın yanında biri
Bir avuç kemik, bir parça deri...
'Boya- cila yimbeş, boya- cila yimbeş' diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri."
Ulu Cami restorasyonda imiş, avlusu kapalıydı. Avluyu çevreleyen paravanın üzerinde 'restorasyon için yardım kabul edilir" yazıyordu sıra sıra. Bir kaç da kulübe vardı bağış toplamak için. Hükümet Konağı'nın da kapısı arkadaymış zaten.
Hatay'dan, Tokat'tan arkadaşlar Hüseyin, Kemal, Oğuzhan geldi. Sivas'taki arkadaşlarla görüştük.
"Beni bir Sivas evine götürseniz
Bir aydınlık, serin avlusu olsa.
Bahçesinde yorgun salkım söğütler
Ve bir kuyusu olsa.
...
...
Beni bir eski Sivas evine bir gün eğer
Götürseniz, çocuklaşır, şaşarım.
Eşiklerini bile öperim birer birer
Sanki bin yıl yaşarım."
Sivas Valiliği Yavuz Bülent Bakiler Ağabey'in dediği gibi bir konağı "taziye evi" yapmış. Susamışlar Konağı'na uğradık. Eşi hanımefendi ve çocuklarına başsağlığı dileklerimizi ilettik.
Cenaze de "Ay-Yıldız Camii"nden kaldırılacaktı, oraya gittik.
"Çifte Minare'den, Gök Medrese'den
Bir ruh ki etrafa, yabana inat.
Her sözde sütun gibi bir doğruluk, incelik
Her yüzde, pırıl pırıl aydınlık bir kâinat." tı istediği Yavuz Ağabey'in.
Anadolu Mezarlıklarını yazmıştı;
"Bir dost duygudur ölüm, yakın, çaresiz...
Yüreğimin başında bir atardamar.
Ölüm korkunç değildir Anadolu'da
Eski mezarlıklar kadar."
Ay-yıldızlı Bayrağa sarılı tabutu ile böyle bir mezarlığa, annesinin, babasının yanına defnedildi Yavuz Bülent Bakiler Ağabey. Bir "Yasin okundu ardından şiirinde istediği gibi. Tabuta sarılan bayrağı almak aklımdan geçti, arkadaşlar da kendileri için öyle düşünmüşler ama Yavuz Ağabey'in oğluna yakışırdı, öyle de oldu.
"Sana yöneldiğimin farkında mısın?" diyordu annesine.
"Demeden yakın ırak,
Bulutlarla savrulup, ırmaklarla akarak
Sana 'anne' diyen dilleri kıskanarak
Kapına geldiğimin farkında mısın?"
Anneler mübarek...
"Açılsa üstüm biraz, duyar da gece yarısı
Kalkan yatağından gelir.
Bir mübarek el uzanır yorganıma usulca
Bilirim anamın elidir."
Yavuz Ağabey'in mezarının az ötesinde kocaman bir Türk Bayrağı dalgalanıyordu. Aynı mezarlıkta Peygamberimizin bayraktarı, bayraktarların pîri kabul edilen Abdulvahap Gazi de bulunuyordu.
Sivas varsın soğuk olsun. Annesinin eli üzerinde ya Yavuz Ağabey'in.
Cenazelerde defin bittikten sonra hızla dönülür. Kalan sadece aile çevresinden bir kaç kişidir ya. Yavuz Ağabey'de öyle olmadı efendim. Ailesi, sevenleri ne kadar da kalabalıkmış.
Mekânı cennet olsun...