Türkiye’nin köklü meselelerinden biri olan Kürt sorunu, tarihsel süreç içerisinde sosyal, ekonomik, kültürel, siyasal, etnik, stratejik ve güvenlik yönüyle çok boyutlu bir meseledir. Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerinden miras kalan ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında daha da derinleşen bu sorun, yüz yılı aşkın süredir Türkiye’nin iç ve dış politikasını derinden etkilemektedir.
40 yıldır devam eden şiddet ve çatışma, ülke ve toplum için ağır ve çok boyutlu maliyetler ortaya çıkarmıştır. Ekonomik alanda 3 trilyon doları aşan doğrudan ve dolaylı kayıplar, gerçek bir ekonomik büyümeden mahrum kalınmasına ve beyin göçünün artmasına neden olmuştur. On binlerce can kaybı, faili meçhul cinayetler, zorunlu göçler ve kuşaklararası psikolojik travmalar derin yaralar açmıştır. Kültürel kimliğe yönelik baskılar ve anadilde eğitim kısıtlamaları, Kürt toplumunun kültürel zenginliğini ve kimlik gelişimini olumsuz etkilemiştir. Kayyum atamaları ve yargı baskıları demokratik katılımı ve temsiliyeti zayıflatırken, uluslararası arenada Türkiye’nin imajı zedelenmiş, dış politikadaki manevra alanı kısıtlanmış ve AB üyelik süreci donmuştur. Bu maliyetlerin büyüklüğü, barışın sadece bir temenni değil, aynı zamanda ülkenin geleceği için acil ve stratejik bir zorunluluk olduğunu açıkça göstermektedir.
Bugüne kadar irili ufaklı, açık ya da gizli farklı çözüm girişimleri olmuş, fakat çeşitli nedenlerle hepsi arzulanan hedefe ulaşamamıştır. Fakat bu süreçte çatışmalar topluma çok pahalıya mal olmuştur.
Çatışmanın Türkiye Toplumuna Kaybettirdikleri
- Çatışma, Türkiye toplumuna derin ve onarılamaz insan kayıpları yaşatmıştır. Yaklaşık 40 bin ile 60 bin arasında can kaybı meydana gelmiş, bunun yanı sıra 15 bin düzeyinde bir faili meçhul cinayeti olduğu tahmin edilmektedir. Bu kayıplar, kuşaklar boyunca süren travmatik anılar bırakarak toplumsal hafızada derin yaralar açmıştır.
- Çatışma ortamı, özellikle Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde zorunlu göçlere neden olmuştur.
- Türkiye toplumunda derin bir kutuplaşmaya yol açmıştır. Çatışmalı evre, toplumsal gerginlikleri artırmış ve farklı etnik ve siyasi gruplar arasındaki güveni aşındırmıştır. Dezenformasyonun yayılması, toplumsal uyumu zayıflatmakta ve kamu güvenini azaltmaktadır.
- Türkiye’de insan hakları ihlallerinin artmasına ve hukukun üstünlüğü ilkesinin zayıflamasına zemin hazırlamıştır.
- Kürt kimliği, kültürü ve diline yönelik ırkçı ve nefret içerikli saldırılar, linç edilme ve hedef gösterilme süreçleri işlemiştir.
- Ülke ekonomisine devasa maliyetler yüklemiştir. Türkiye’ye maliyetinin 3 trilyon doları aştığı tahmin edilmektedir.
- Turizm sektöründe de ciddi gelir kayıplarına yol açarken, yabancı sermayenin ülkeye girişini zorlaştırmış ve yatırımcı güvenini zayıflatmıştır.
- Çatışmanın devam etmesi ve ülkedeki istikrarsızlık algısı, nitelikli işgücünün ülkeyi terk etmesine yol açan “beyin göçü” sorununu derinleştirmiştir.
- Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve Türk Ceza Kanunu (TCK) gibi yasalar, Kürt kimliğini tanımaktan uzak, özgürlükleri kısıtlayıcı ve muhalifleri hedef alan geniş ve belirsiz tanımlar içermektedir.
- Türkiye’nin uluslararası arenadaki imajını ve prestijini ciddi şekilde zedelemektedir.
- Kürt sorunu, Türkiye dış politikasının şekillenmesinde belirleyici bir faktör haline gelmiş, ülkenin dış politikadaki manevra alanını ciddi şekilde kısıtlamıştır.
- Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinin önündeki en büyük engellerden biri olarak varlığını sürdürmektedir.
Barışın Türkiye Toplumuna Kazandıracakları
- Barış, Türkiye toplumunda derin bir toplumsal iyileşme ve bütünleşme süreci başlatacaktır. Çatışmanın sona ermesi, toplumsal kutuplaşmayı azaltacak ve farklı kesimler arasında güvenin yeniden tesis edilmesine olanak tanıyacaktır.
- Türkiye’de insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanında önemli gelişmelerin önünü açacaktır.
- Barış ortamı, Türkiye’deki kültürel çeşitliliğin canlanmasına ve zenginleşmesine olanak tanıyacaktır.
- Türkiye’nin uluslararası arenadaki itibarını ve yumuşak gücünü önemli ölçüde artıracaktır.
- Türkiye dış politikasının iç güvenlik kıskacından kurtularak daha geniş bir manevra alanına sahip olmasını sağlayacaktır.
- Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinin yeniden canlanması için kritik bir dönüm noktası olacaktır.
- Türkiye ekonomisi için devasa bir kaynak serbest bırakma potansiyeli taşımaktadır. Yaklaşık 3 trilyon doları aşan çatışma maliyetinin sona ermesiyle, bu kaynaklar eğitime, sağlığa, altyapıya ve kalkınmaya yönlendirilebilecektir.
- Türkiye’nin yatırım ve turizm potansiyelini önemli ölçüde artıracaktır.
- Nitelikli işgücünün ülkeye geri dönmesini sağlayarak “beyin göçü” sorununu tersine çevirme potansiyeli taşımaktadır.
Barış Süreci İçin Bazı Öneriler
Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü ve sürüdürülebilir bir barış için kapsamlı, şeffaf ve çok boyutlu bir yaklaşım benimsenmelidir. Bu süreç, sadece devletin değil, toplumun tüm kesimlerinin aktif katılımını gerektirmek durumundadır. Bu çerçevede atılması gerekli bazı adımlar şunlardır:
- Kapsayıcı bir Anayasal vatandaşlık tanımı,
- Anadilde eğitim hakkı,
- İnsan hakları ihlallerine yönelik cezasızlığın sonlandırılması,
- Yargı reformu,
- Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve Türk Ceza Kanunu (TCK) Reformu,
- Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi,
- Kapsayıcı diyalog mekanizmaları,
- “Kendi Hikayeni Anlat” platformlarının oluşturulması,
- Geçmişle yüzleşme mekanizmaları,
- Silahlı çatışmaların kalıcı olarak ortadan kaldırılması,
- Kürt kimliğinin tanınması ve saygı gösterilmesi,
- Toplumsal rehabilitasyon programları,
- Şiddet kültürüyle mücadele,
- Sivil, demokratik ve katılımcı bir anayasanın hazırlanması,
- Barış, demokrasi ve insan hakları eğitimlerinin her düzeyde verilmesi,
- Kimliklere yönelik saldırıların nefret söylemi kapsamında cezalandırılması,
- Ötekileştirici kolektif zihniyetle mücadele mekanizmaları v.s.
Sonuç olarak, Kürt sorunu, Türkiye’nin demokratikleşme yolundaki en temel engellerden biri olarak varlığını sürdürmektedir. Bu sorunun çözümü, tüm Türkiye toplumu için hayati önem taşımaktadır. Çatışmanın yarattığı kutuplaşma ve ötekileştirme, ülkenin geleceğini ipotek altına almaktadır. Çözüm Türkiye’nin içerdeki dayanışmasını tahkim edecek, siyasi istikrarını artıracak ve toplumsal uyumunu pekiştirecektir.
Bu tarihi fırsatın kaçırılması, ülkenin daha büyük maliyetlerle yüzleşmesine ve toplumsal gerilimlerin artmasına neden olabilir. Geçmişteki hatalardan ders çıkarılarak, şeffaf, kapsayıcı, katılımcı ve insan hakları odaklı bir barış süreci inşa etmek, Türkiye’nin daha müreffeh, demokratik ve istikrarlı bir geleceğe ulaşmasının hayati bir aracı olacaktır.
Yorumlar (0)