ŞİDDETİN GÖLGESİNDE KAYBOLAN MERHAMET!

A+
A-

Yörük Kültüründen Bir Işık.

Kadın cinayetleri, çocuk istismarı, aile içi şiddet, sokak kavgaları… Her gün ekranlarda, gazetelerde, sosyal medyada benzer başlıklarla karşılaşıyoruz. Alışmak istemiyoruz ama her yeni haber, bir öncekine alışmış olduğumuzu yüzümüze tokat gibi çarpıyor. “Neden bu kadar çok şiddet var?” sorusu artık sadece vicdanlı bireylerin değil, toplumun her kesiminin yanıt aradığı bir mesele hâline geldi.

Bu soruya yalnızca hukukla, ceza sistemiyle yanıt veremeyiz. Çünkü mesele sadece suç değil, asıl mesele ahlâk ve kültür. Değer kaybı yaşayan bir toplumda en önce merhamet ölür. Ardından saygı, sonra sadakat, sonra da insanlık.

Bir zamanlar bu topraklarda çocuklar dayak nedir bilmezdi. Kadına “emanettir” gözüyle bakılırdı. Şiddet değil, şefkat yüceltilirdi. “Kadına el kalkmaz, kadın ana olur, eş olur, yâr olur” denirdi. Çocuğun yediği tokat, yalnızca sevgisizliğin değil, toplumun topyekûn çöküşünün işaretiydi. Bugün geldiğimiz noktada yalnızca bireyler değil, toplumun belleği de sarsılıyor.

Peki, nereye gitti bu değerler?

Aslında çok uzağa gitmedi. Hâlâ Toroslar’da bir çadırda, hâlâ bir yayla yolculuğunda, hâlâ bir Yörük anasının duasında saklı. Şiddetin ne olduğunu bilmeyen, bilse de utanılacak bir ayıp sayan bir kültür vardı bizde: Yörük kültürü.

Yörükler arasında kadın dövülmezdi. Çünkü kadın hayattı, soyu sürdüren, ocağı diri tutandı. Erkek, asıl yiğitliğin sabırla, merhametle ölçüldüğüne inanırdı. Çocuklar sadece anne babaya değil, tüm obaya aitti. Yetişkinler, çocuğun gölgesine bile saygı gösterirdi. “Çocuğa bakan, geleceğe bakar” denirdi. Şiddet, en büyük kusur, en derin utanç sayılırdı. “Yiğitlik, zayıfa vurmak değil, zulmü durdurmaktır” anlayışı hakimdi.

Modernleşme dedik, şehirleştik, teknolojileştik. Ama değerlerimizi de bavulun içinde bir kenara kaldırdık. Oysa değerler olmadan modernlik, sadece şekilcilikten ibaret kalır. Bize “güçlü” insan değil, erdemli insan gerek.

Çocuklarımıza ne veriyoruz? Tablet, telefon, oyuncak… Peki ya sevgi? Peki ya örnek davranış? Peki ya merhamet?

Medya, şiddeti estetikleştiriyor; sosyal medya ise hoyratlığı “özgürlük” kılıfında sunuyor. Oysa insan olmak, sınır bilmektir. Saygı, haddini bilmektir. Sevgi, karşılık beklememektir.

Ekonomik sorunlar, elbette etkili. Açlık, yoksulluk, umutsuzluk; elbette bireyi zorlar. Ama her zorluk şiddeti meşru kılmaz.

“Tok açın hâlinden anlamaz” derken bile Yörük, öfkeyi değil empatiyi anlatırdı.

Geriye dönmek mi gerek? Hayır, ama kökleri hatırlamak şart. Çünkü “Köksüz ağaç meyve vermez; köksüz insan, töre bilmez.”

Yörük töresi, yalnızca bir yaşam biçimi değil; şiddetsizliğin, saygının, sevginin ve insana kıymet vermenin adıdır. Biz bu topraklarda, insanı “yaratandan ötürü aziz bilen” bir medeniyetin mirasçılarıyız. Mesele sadece suçları cezalandırmak değil; suçun ortaya çıkmasını önleyecek kültürel ve ahlâkî temelleri yeniden inşa etmektir.

Belki de çözüm, çok uzaklarda değil. Belki bir çadırda pişen sıcak ekmekte, bir neneden dinlenen eski bir masalda, ya da dağ yolunda karşılıksız ikram edilen bir bardak ayrandadır. Belki çözüm, merhameti hatırlamaktadır.

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın