TÜRKİYE’DE BARIŞIN ÖNÜNDEKİ YAPISAL VE KONJONKTÜREL ENGELLER: DEMOKRASİ, MİLLİYETÇİLİK VE SİYASİ İRADE SORUNU

A+
A-

Sürdürülebilir bir barışın inşası, yalnızca aktörler arası müzakere süreçlerine değil, aynı zamanda bu süreçleri mümkün kılacak yapısal koşulların varlığına ve uygun konjonktürel iklimin oluşmasına bağlıdır. Barış, bir toplumsal tahayyül meselesi olduğu kadar hukuki, siyasal ve kültürel alanlara sirayet eden çok boyutlu bir dönüşüm sürecidir. Yine aynı zamanda barış süreçleri uluslararası sistemin sunduğu fırsatlardır. Uluslararası aktörlerce desteklenmeyen bir barış sürecinin başarıya ulaşma şansı düşüktür. Bu yönüyle barış inşası sadece “bir uzlaşma mühendisliği” ya da “çatışma sonrası yeniden yapılanma faaliyeti” değil, çatışmanın kaynağına inen, onu yeniden üretmeyecek sistemik bir değişim inşası ve küresel sistemle uyum sürecidir.

Başarılı Bir Barış Süreci İçin Gerekli Yapısal ve Konjonktürel Adımlar

Kalıcı bir barış süreci için bir takım yapısal ve konjonktürel dönüşümlerin yapılması gerekir. Bu bağlamda, barışın önündeki engelleri anlamak için önce başarılı bir barış süreci için gerekli olan yapısal ve konjonktürel adımların ne olduğunu ortaya koymak gerekir. Bu adımlar, daha önce Orion yayınları grubunda yayımlanan Çatışma Yönetimi[1] kitabında ve Barış Hakkı[2] kitabında detaylı olarak ele alınmıştır. Bu yazıda söz konusu adımları özetleyerek Türkiye’de barışın önünde duran güncel yapısal ve konjonktürel engelleri değerlendireceğiz.

Başarılı Bir Barış Süreci İçin Gerekli Olan Yapısal Adımlar

Barış süreçlerinin güçlü ve sürdürülebilir olması için öncelikle bazı yapısal dönüşümlerin gerçekleştirilmesi gerekir. Bu yapısal unsurlar şunlardır:

  • Sorunun varlığının kabul edilmesi: her barış süreci, tarafların ortada bir sorun olduğunu kabul etmesiyle başlar. Sorunu reddeden ya da sadece güvenlik tehdidi olarak tanımlayan yaklaşımlar, çözüm yollarını baştan kapatır.
  • Sorunun kapsamını tanımı: sorunun varlığını kabul ettikten sonra sıra onu tanımlamaya gelir. Tanımı doğru yapmak, teşhisi doğru koymanın anahtarıdır. Çatışmayı doğru tanımlamak çözümün yarısıdır. Çatışmanın yalnızca siyasi ya da güvenlik boyutuna odaklanmak yetersizdir. Tarihsel kök nedenler, kimlik talepleri, sosyal adaletsizlikler, ekonomik, sosyal ve kültürel nedenler gibi unsurlar çok boyutlu biçimde analiz edilmelidir. Bir sorun ne kadar kapsamlı tanımlanırsa o kadar sağlıklı ve doğru bir teşhis konma imkanı sağlar.
  • Barışçıl çözüm iradesi: şiddetin ve güvenlik merkezli baskının ötesine geçilerek diyalog, müzakere ve uzlaşmaya dayalı bir çözüm anlayışı benimsenmelidir.
  • Çatışma dilinin terk edilmesi: Medya, siyasetçiler ve kurumlar tarafından kullanılan dil, barışı olanaklı kılacak biçimde ötekileştirici ve suçlayıcı söylemlerden uzaklaştırılmalıdır. Daha kapsayıcı, yapıcı, olumlu ve inşa edici bir dil geliştirilmelidir.
  • Güçlü diyalog ve iletişim mekanizmasının kurulması: taraflar arasında güven inşa edilecek kurumsal, sivil ve siyasal iletişim kanalları açık ve işlevsel hale getirilmelidir.
  • Üçüncü tarafların rolü: sürecin adil, dengeli ve sürdürülebilir olması için güvenilir ve tarafsız bir üçüncü tarafın gözlemci ya da kolaylaştırıcı olarak sürece dâhil edilmesi hayatidir.
  • Geçmişle yüzleşme mekanizmaları: Hakikatleri araştırma komisyonları, arşivlerin açılması, mağdurlara yönelik özür mekanizmaları gibi yüzleşme araçları kullanılarak toplumsal hafıza ile hesaplaşılmalı. Mağdurlar gözardı edilerek yeni bir sayfa açmak mümkün değil.
  • Anayasal ve yapısal reformla: merkeziyetçi yapıların esnetilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, kültürel ve dilsel hakların anayasal güvenceye alınması gibi dönüşümler gereklidir.
  • Toplumsal entegrasyon faaliyetleri: Farklı kimliklerin tanınması, ortak yurttaşlık bilincinin güçlendirilmesi ve toplumsal kapsayıcılığın artırılması, barışı kalıcı hale getirir. Bu kapsamda insan hakları eğitimi, barış eğitimi, demokrasi eğitimi, siyasi bilinç eğitimi gibi eğitimlerin temel eğitim müfredatına entegre edilmesi önemli bir husustur.

Barış İçin Gerekli Olan Konjonktürel Adımlar

Barış süreci yalnız yapısal reformlarla değil, aynı zamanda zamanın ruhuna ve siyasi dengelere uygun olarak geliştirilen konjonktürel stratejilere de ihtiyaç duyar. Katılımcılık, şeffaflık, sistemik gelişmelere karşı önlemler ve yeni ağır koşullardan kaçınma gibi hususlar önemli noktaları teşkil etmektedir.

  • Katılımcılığın artırılması: Başlangıçta sınırlı sayıda aktörle yürütülen müzakereler zamanla genişletilmeli, tüm toplumsal gruplar, yerel aktörler, kadın örgütleri, gençlik hareketleri ve mağdur topluluklar sürece dahil edilmelidir.
  • Şeffaflık: İlk dönemlerde gizli yürütülen süreç zamanı geldiğinde şeffaflaşmalı. Bir noktadan sonra kapalı kapılar ardında yürütülen süreçler, kamuoyu desteğini zayıflatır. Süreçte alınan kararlar ve atılacak adımlar toplumla paylaşılmalı ve her noktası açıklanmalıdır.
  • Sistemik Gelişmelere Karşı Esneklik: bölgesel krizler, küresel baskılar ya da diplomatik dalgalanmaya karşı dirençli ve uyarlanabilir bir süreç tasarımı gereklidir.
  • Ağır Yeni Koşullar İleri Sürmemek: taraflardan birinin süreç içinde yeni ve ağır koşullar dayatması bir süreci yavaşlatır ve güveni sarsar. Esneklik, ortak çıkarlara vurgu, toplumsal iyi ve karşılıklılık temel ilke olmalıdır.

Tüm bu adımların temelinde hukukun üstünlüğü, demokratikleşme, demokratik kültürün yerleşmesi, kararlı ve vizyoner siyasi bir irade gereklidir.

Türkiye’de Barışın Önündeki Yapısal ve Konjonktürel Engeller

Türkiye özelinde barışın önündeki yapısal ve konjonktürel engeller, hem tarihsel süreklilik hem de güncel siyasal iklimle doğrudan ilişkilidir. Son yıllarda bu engeller daha da görünür hale gelmiş ve barış imkanını zayıflatmıştır. Yukarıda bahsedilen birtakım yapısal ve konjonktürel adımların zayıflığına ek olarak aşağıda yer alan bazı engelleri de saymak mümkündür:

  • Artan Aşırı Milliyetçilik: Türkiye’de milliyetçi siyasete yalnızca MHP ile sınırlı değildir. MHP’nin yeterince sert olmadığını düşünen İYİ Parti içindeki bazı klikler ve ZP gibi ırkçı eğilimlere sahip yapılar, çok güçlü bir toptan redci cephe oluşturmaktadır. Bu cephe, Kürt sorununun meşruiyetini reddetmekte, her çözüm önerisini ve haklı talebi “bölücülük” olarak yakalamaktadır.
  • Kemalist Cenahta Var Olan Kimi Katı Ulusalcı Refleksler: Bazı Kemalist gruplar, devletin birliği söylemi üzerinden çözüm süreçlerine karşı katı bir pozisyon almakta ve barış dili yerine güvenlikçi refleksleri savunmaktadır.
  • Kürt Gençleri Arasında Artan Ayrılıkçı Eğilimler: Özellikle 2015 sonrası çözüm sürecinin çökmesiyle birlikte sistem içi siyaset alanı daralmış, bu da genç kuşaklar arasında umutsuzluğu ve radikal eğilimleri güçlendirmiştir.
  • Zayıf demokratikleşme: Siyasal alanda çoğulculuğun gerilemesi, yargı bağımsızlığının zayıflaması, medya özgürlüğünün sınırlandırılması gibi gelişmeler barış süreci için gereken demokratik zemini ciddi biçimde aşındırmaktadır.
  • Medyanın Çatışma Dili: Türkiye’de ana akım medya büyük ölçüde devlet politikalarıyla uyumlu hareket etmekte, çatışmayı körükleyen bir dil kullanmakta ve barış söylemine yer vermemektedir. Özellikle iktidara yakın medya ve Kemalist medya bu hususta aynı noktada buluşmaktadır.
  • Siyasi Liderlik Eksikliği: Bahçeli dışında süreci sahiplenen ya da gerçekten inanan lider figürlerinin eksikliği, barış sürecinin sahiplenilmesini zayıflatmaktadır. Muhalefet partilerinin bir kısmı barış sürecine mesafeli, bir kısmı ise oportünist ve belirsiz bir tutum içerisindedir.
  • Somut Adım Atma Konusundaki İsteksizlik: Siyasal ve kültürel haklara dair yasal düzenlemeler, yerel yönetim reformları ya da anayasada eşit yurttaşlık tanımı gibi konularda siyasal iktidarın ciddi bir irade göstermediği açıktır.

Türkiye’de barışın önündeki engeller sadece yukarıda sayılanlar ya da taraflar arası bir güvenin krizinden ibaret değildir. Konjönktürel gelişmeler beraberinde yeni riskler ve tehditler doğurmaktadır. Barışçıl çözüm, sadece bir “terör sorunu” çerçevesinde değil, çok daha geniş bir “demokratikleşme sorunu” bağlamında ele alınmalıdır. Bu yüzden barış süreci bir güvenlik politikası değil, bir demokrasi inşası ve toplumsal yeniden yapılanma projesi olarak tasarlanmalıdır.

[1] Akyeşilmen, N. (2021). Çatışma Yönetimi: Barışı Konuşmak (Son baskı). Ankara: Orion Kitabevi.

[2] Akyeşilmen, N., & Sambur, B. (2014). Din ve insan hakları perspektifinden barış hakkı. Ankara: Orion Kitabevi.

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın