Aslında hepimiz sosyal ivmenin ve bu yüksek sosyal ivmenin getirdiği hayatın bütününü kuşatan yabancılaşmanın gayet farkındayız. Modernitenin ruhuna ve anlayışına yadsınamaz bir şekilde bağlı olan günümüz yapılarının hızlanma sürecinin kurallarına ve mantığına göre yönetilmesi hayatımız için son derece önemlidir. Eleştirel teorinin başlangıcından itibaren hayatımıza yön veren zamansal kuralları anlamak ve güncel versiyonları itibarıyla anlamak ve bunu eleştirel analizin hayati önemini kavrayarak geliştirmek, ivmeyi daha iyi anlamamıza ve onu daha iyi yönetmemize yardımcı olur.
Sanayi Devrimi’nden bu yana iletiÅŸim ve üretim alanında büyük ilerleme kaydedildi. Yeni teknolojilerin geliÅŸmesiyle birlikte sürekli olarak zamandan tasarruf etmeye baÅŸladık. Tüm bu teknolojik geliÅŸmelere raÄŸmen hâlâ hiçbir ÅŸeye zaman bulamayacak kadar meÅŸgulüz. Özellikle Batı’da modernliÄŸin arzulandığı ve tüm kurallarıyla dayatıldığı bir dünyada, modernlik bir kez daha Batı toplumunun en çok uÄŸraÅŸtığı önemli bir sorun haline gelmiÅŸtir. Modern yaÅŸamın insanlığa getirdiÄŸi hız, yabancılaÅŸma noktasına doÄŸru devam ediyor. Bu noktada teknolojik ivmeden, toplumsal deÄŸiÅŸimin hızlanmasından ve yaÅŸam tempomuzun hızlanmasından bahsetmek mümkün. Teknolojik ivme en çok ulaşım, iletiÅŸim ve üretimde kendini gösterirken, toplumsal deÄŸiÅŸimin hızlanması sosyal kurumlarda, kiÅŸisel iliÅŸkilerde ve kültürel bilgide görülüyor. YaÅŸamın hızındaki hızlanma, teknolojik deÄŸiÅŸimin bireyin boÅŸ zamanını artırması beklentisine raÄŸmen ortaya çıkan hızlanmadır. Dolayısıyla hızlanan yaÅŸam, bireyi farklı yabancılaÅŸma durumlarıyla karşı karşıya bırakmaktadır.
Ünlü sosyologlar hızlandırma konusunda birçok fikir ortaya atmışlardır. Örneğin; Hızın etkileriyle ilgili olarak Bauman bir turistten örnek verdi. Bu turistin bakmadan görmeye yol açan bir tempo gözlemlediğini öne sürdü. Simmel ise şehrin aşırı hıza yön verdiğini belirtti. Baudelaire ise modern insanı trafiğin kaosu içinde koşuşturan bir insan olarak tasvir etmiştir. Sosyoloji profesörü Harmut Rosa, sosyal ivmeyi modernitenin sistemik bir eğilimi olarak sundu. Bunu insanların bireysel bir özelliği olarak kabul etmedi. Bireysel düzeyde nasıl hızlandığımızdan, bağlamımızın bizi buna zorladığından bahsetti. Modern toplumlara baktığımızda bazı araştırmacılar asıl hızlandıranın her şey olduğunu söylüyor. Elbette burada şunu da söylemeliyiz ki, zaman hiçbir zaman ciddi anlamda hızlanamaz, sosyal hayata baktığımızda ise tüm süreçlerin hızlanması mümkün değildir. Çabuk geçiyor dediğimiz zamana baktığımızda bir saat hâlâ bir saat, bir gün de bir gündür.
Mevsimler, soÄŸuk algınlığı, ders saatleri ya da hamilelikler hiçbir ÅŸekilde hızlanmıyor. Zamanları hep aynı. Ayrıca moda, spor ve ulaşımda zaman alakasız bir hızlanma olgusu olarak görülürken, toplumsal yavaÅŸlamada tek bir toplumsal hızlanma sürecinden bahsettiÄŸimiz net deÄŸil. Alman sosyolog Hartmut Rosa’ya göre burada sorulması gereken iki ayrı soru var: İyi bir yaÅŸam nedir? Neden bizde yok? BaÄŸlamın bireyselliÄŸimizi nasıl etkilediÄŸini bilmemiz ve incelememiz gerekiyor. Bu nedenle sosyal ivmenin sosyal hayatımızın önündeki en büyük engel olduÄŸunu söylemek mümkün. Toplumsal hızlanma yani yaÅŸamın hızlanması iyi yaÅŸamanın önünde bir engeldir. Teknolojik hızlanmaya örnek olarak eskiden tekneyle seyahat etmenin uzun zaman aldığı ancak günümüzde uçağın hızlı olmasını verebiliriz. Bir baÅŸka örnek olarak iletiÅŸimin mektuptan e-postaya geçiÅŸini verebiliriz. Teknolojik ivmenin serbest zaman ya da boÅŸ zaman dediÄŸimiz kavramların doÄŸmasına yol açması bekleniyor. Ama teknolojik hızlanmanın nasıl yavaÅŸlamaya yol açacağını çözmemiz gerekiyor.
Mesela giyim tarzımız Orta ÇaÄŸ’dan diÄŸer çaÄŸa kadar çok yavaÅŸ deÄŸiÅŸirken, artık 15 yıl öncesine göre çok ciddi deÄŸiÅŸimler yaÅŸanıyor. Sosyolog Rosa, teknolojik hızlanmadan bahsederken aynı zamanda ÅŸimdiki zamanın küçülmesi adı verilen bir kavramı da gündeme getiriyor.Â
Ona göre, ÅŸimdiki zamanın, kurumlarımızın ve uygulamalarımızın kültürel ve yapısal yönlerinin azalması, geçmiÅŸe dayalı beklentilerin gelecekteki sonuçlarla güvenilir bir ÅŸekilde eÅŸleÅŸtiÄŸi, azalan bir zaman dilimidir. Daralan ÅŸimdiki zaman kavramı, artan yaÅŸam temposu ve teknolojik ivmeyle birleÅŸtiÄŸinde zaman kavramı bize daha hızlı akıyor gibi geliyor, dünyayla ya da birbirimizle olan iliÅŸkilerimizi daha akıcı ve sorunlu hale getiriyor.Â
Rosa, sanki deÄŸiÅŸken eÄŸimlerde, kendisi de hareket halinde olan ve karşılığında daha hızlı bir yaÅŸam talep eden çok dik bir toplumsal zemin üzerinde duruyoruz, diyor ve kendi kendini güçlendiren bu geri bildirim döngüsünün modern yaÅŸamın karakterini belirlediÄŸini savunuyor ve burada soruyor: Hızlanan sosyal yaÅŸam senkronizasyon bozukluÄŸuna neden olur mu? Rosa, “Ya böyle deÄŸilse” diye yanıtlıyor.
Çünkü jeolojide ve doÄŸadaki çoÄŸu süreçte hiç artmayan bir hız vardır. Bazen dinamizmin bir sonucu olarak çok fazla ÅŸey yavaÅŸlıyor. Sonuç olarak yavaÅŸ ve hızlı kurumlar, uygulamalar ve süreçler arasındaki sınırda kaçınılmaz bir gerilimin bulunduÄŸunu belirtiyor. EÅŸzamansızlık hem sosyal hem de sosyal olmayan dünyalarımızda ortaya çıkabildiÄŸi gibi, toplum içindeki farklı hızlara sahip alanlar arasında da ortaya çıkabilir. Ayrıca geç modern toplumların daha az gelenekçi ve daha çoÄŸulcu olması nedeniyle bu süreçlerin çok daha fazla zaman gerektirdiÄŸini belirterek bambaÅŸka bir tez geliÅŸtiriyor. bir iÅŸten diÄŸerine koÅŸuyoruz. Yapmamız gereken birçok görev var ama hâlâ kendimize vakit ayıramıyoruz.Â
Rekabet aynı zamanda bir hızlanma döngüsü de yaratır. Yaşamın hızlanması hem sağlığımızı etkiliyor hem de sosyal ilişkilerimizi bozuyor. Rush sendromu bizi daha fazla görev yapmaya, daha fazla proje hazırlamaya itiyor. Yaratıcılık eksikliği ve yansıtma eksikliği de organizasyonları etkiler. Bu nedenle insanlar serinletici gezilere ve seyahatlere çıkmayı tercih ediyor. Bu yüzden insanlar yavaşlamayı tercih ediyor.
Sonuç olarak yaşadığımız toplumda üretimin, iletişimin, hızlanmanın, yabancılaşmanın nereye kadar gideceğini bilmek mümkün değil. Ancak sadece hızlanma veya yabancılaşmadan bahsetmek yerine, bunu yapanların farkında olmak gerekli hale geliyor: kendimiz ve egomuz arasındaki dengeyi sağlamak için daha yavaş gitme ve yabancılaşmadan eleştirel teoriler üretme.
Â