Prof. Dr. Mehmet Sezai Türk Yazdı: Kimin Kelimesini Kullanırsan, Onun Hikâyesini Anlatırsın...Basmacı Söylemi Üzerinden Tarih, Dil ve Algı İlişkisi
Prof. Dr. Mehmet Sezai Türk / Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi
Tarih yalnızca olayların kronolojik dizimi değildir; aynı zamanda bu olayların hangi kavramlarla, hangi kelimelerle ve hangi söylem içinde adlandırıldığıdır. Bu nedenle dil, tarih yazımında tarafsız bir araç değil; çoğu zaman iktidarın kurucu unsurudur.
Bu bağlamda şu cümle bir retorik ifade değil, analitik bir ilkedir:
Kimin kelimesini kullanırsan, onun hikâyesini anlatırsın.
Türkistan’da 20. yüzyılın başında yaşanan direniş hareketinin bugün hâlâ “Basmacı Hareketi” olarak adlandırılması, tam da bu ilkenin ihlal edildiği çarpıcı örneklerden biridir.
Söylem, İktidar ve Tarih
“Basmacı” kavramı, hareketin kendi öz tanımı değildir. Bu ifade, Sovyet siyasal dilinin ürettiği ve sistematik biçimde dolaşıma soktuğu bir söylemsel yaftadır. Amaç açıktır:
Bir halkın anti-sömürge direnişini, meşru bir özgürlük mücadelesi olmaktan çıkarıp kriminal bir asayiş sorunu olarak sunmak.
Michel Foucault’nun ifadesiyle söylem, yalnızca gerçeği anlatmaz; gerçeği üretir. Sovyet söylemi de tam olarak bunu yapmıştır: Direnişi bastırırken, onu aynı zamanda anlamsal olarak etkisizleştirmiştir.
Kavramsal Şiddet: Silahsız Bastırma
Sovyet yönetimi, Türkistan’daki mücadeleyi “özgürlük”, “istiklal” ya da “milli direniş” gibi kavramlarla tanımlayamazdı. Çünkü bu durumda tarihsel ve ahlaki meşruiyet zemini kayacaktı. Bunun yerine “Basmacı” kelimesi tercih edildi.
Bu, klasik bir algı yönetimi stratejisidir:
Silahlı direnişi bastırmak
Ardından dili kontrol altına alarak hafızayı şekillendirmek
Böylece sadece hareket değil, onun gelecekteki hatırlanma biçimi de kontrol altına alınmıştır.
Akademik Literatürde Süregelen Sorun
Bugün sorun, bu kavramın tarihsel bağlamda kullanılmış olması değil; eleştirilmeden yeniden üretilmesidir. Türkiye’de ve Türk dünyasında akademik metinlerde, ders kitaplarında ve medya dilinde “Basmacı Hareketi” ifadesinin hâlâ yaygın olması, söylemsel bir devamlılığa işaret eder.
Bu durum, farkında olunmadan Sovyet tarih yazımının kavramsal çerçevesinin benimsenmesi anlamına gelir.
Bir milletin kendi tarihini, onu bastıran gücün kelimeleriyle anlatması, yalnızca akademik bir sorun değil; epistemolojik bir kırılmadır.
Türkistan Direnişinin Gerçek Niteliği
Tarihsel veriler açıktır:
Bu hareket;
Cedid düşüncesiyle yetişmiş aydınları,
Yerel halkı,
Eğitimcileri ve dini-sosyal önderleri kapsayan
çok katmanlı bir anti-sömürge direnişidir.
Katılımcıların kendilerini tanımlama biçimleri de nettir:
Müdafi, mücahit, istiklalci.
Dolayısıyla burada yapılması gereken, yeni bir romantik anlatı üretmek değil; kavramsal bir düzeltme yapmaktır.
Doğru Kavramsallaştırma Neden Önemlidir?
Çünkü kavramlar:
Hafızayı biçimlendirir
Akademik çerçeveyi belirler
Gelecek kuşakların algısını inşa eder
Bu nedenle “Basmacı Hareketi” yerine:
Türkistan İstiklal Hareketi
Türkistan Milli Direnişi
Türkistan Özgürlük Mücadelesi
gibi kavramların kullanılması, ideolojik değil bilimsel bir zorunluluktur.
Sözün Özü;
Tarihsel hakikatin iadesi, yalnızca arşivlerle değil; dilsel farkındalıkla mümkündür. Kendi geçmişini başkasının kavramlarıyla anlatan toplumlar, geleceğe de başkasının çerçevesinden bakmak zorunda kalır.
Bu nedenle tekrar vurgulamak gerekir:
Kimin kelimesini kullanırsan, onun hikâyesini anlatırsın.
Türkistan direnişini doğru anlamak ve anlatmak için, artık bu hareketi bastırmak isteyenlerin değil; onu yaşayanların ve savunanların kelimeleriyle konuşmak zorundayız.