Sümeyra Türk Yazdı: Turquerie’den Türkaylaşma’ya: Sessiz Zaferlerin Çağında Türkiye’nin Kültürel Dönüşümü
Sınırları aşan diziler, yemekler, moda ve dijital içerikler; bugün ulusal kimliklerin en etkili gücüne, yani yumuşak güce dönüşmüştür. Bu yeni jeokültürel denklemde Türkiye, doğal bir cazibe merkezidir. Türkiye Ancak bu cazibe, henüz stratejik bir vizyonla desteklenmemektedir....
03 Kas 2025 - 18:01
YAYINLANMA
Sümeyra Türk / Stratejik İletişim Uzmanı
Kültürel etkiler çağında artık savaşlar sessiz, zaferler görünmezdir.
Sınırları aşan diziler, yemekler, moda ve dijital içerikler; bugün ulusal kimliklerin en etkili gücüne, yani yumuşak güce dönüşmüştür.
Bu yeni jeokültürel denklemde Türkiye, doğal bir cazibe merkezidir. Türkiye Ancak bu cazibe, henüz stratejik bir vizyonla desteklenmemektedir. Kültürel etki büyüktür ama yönsüzdür; bu nedenle taktik başarılar, stratejik hataları örtmektedir.
Kavramsal Zemin: Türkleştirmeden Türkaylaşmaya
Türkiye’nin kültürel etkisi tarih boyunca farklı biçimlerde ortaya çıkmıştır.
19. yüzyılın sonlarından itibaren “Türkleştirme”, devlet eliyle kimlik inşasının aracıydı. Bu dönem, imparatorluk bakiyesinden ulus devlete geçişte kültürel bir bütünlük sağlama çabasıydı.
20. yüzyıl ortalarında “Türkiyeleştirme” kavramı, etnik kimliği değil yurttaşlık temelinde aidiyeti öne çıkardı.
Cumhuriyetin vatandaşlık idealiyle şekillenen bu süreç, siyasî birlik arayışını temsil ediyordu.
21. yüzyıla gelindiğinde ise kültürel etkileşim artık devlet politikalarıyla değil, toplumsal beğeni, medya ve dijital ağlarla şekillenmektedir.
Bu yeni evre, “Türkaylaşma” olarak tanımlanabilir.
Türkaylaşma, Türkiye’nin sanatı, dili, dizileri, mutfağı, modası ve yaşam biçimi aracılığıyla çevre toplumlarda yarattığı gönüllü, doğal ve estetik temelli kültürel yakınlaşma sürecidir.
Devletin yönettiği değil, toplumun ürettiği bir kültürel yayılma biçimidir.
Bu kavramsal çizgi, Turquerie’den bugüne uzanan tarihsel dönüşümü de anlamamıza olanak tanır.
18. yüzyıldaki “Turquerie”, Osmanlı kültürüne duyulan egzotik bir hayranlıktı. Avrupa aristokrasisi için Türk modası bir zarafet göstergesiydi; ancak bu beğeni yüzeysel, biçimsel ve dışsaldı.
Türkaylaşma ise içsel, gönüllü ve özdeşleşmeye dayalıdır.
Turquerie taklit, Türkaylaşma ise benimsemedir.
Hallyu Modeli ve Türkiye’nin Eksik Halkası
Güney Kore, 2000’li yıllarda “Hallyu” (Kore Dalgası) ile kültürünü bir devlet stratejisine dönüştürdü.
Kültür, Spor ve Turizm Bakanlığı’na bağlı KOCCA, K-pop’tan sinemaya, dijital oyunlardan kozmetiğe kadar her alanda sistematik bir kültürel ihracat modeli kurdu.
Kültür artık yalnızca sanat değil, aynı zamanda ekonomi ve diplomasi aracıdır.
Türkiye’de ise kültürel etki kendiliğinden gelişmektedir.
Diziler milyonlara ulaşmakta, Türk kahvaltısı dünya listelerinde yer almakta, Türkçe kelimeler Arap sosyal medyasında yayılmaktadır.
Ancak bu etki ölçülmemekte, yönlendirilmemekte ve markalaşmamaktadır.
Türkiye kültürel olarak kazanırken stratejik olarak kaybetmektedir.
Türkaylaşma Sürecinin Engelleri
Kurumsal koordinasyon eksikliği en temel sorundur. Türkiye’de KOCCA benzeri bir kültür stratejisi kurumu bulunmamaktadır.
TRT, Yunus Emre Enstitüsü ve TİKA gibi aktörler önemli görevler üstlenmekte, ancak dağınık yapı nedeniyle sinerji oluşmamaktadır.
İkinci engel markalaşma yetersizliğidir. “Türk kahvaltısı”, “menemen”, “Türk çayı” gibi kültürel değerler dünyada tanınmakta, ancak ticarî markaya dönüşmemektedir.
Oysa Kore, “K-Beauty” ve “K-Food” kavramlarını küresel markalar haline getirmiştir.
Türkiye’de ürün vardır, ama kimlik etiketi yoktur.
Veri ve analiz eksikliği de süreci zayıflatmaktadır.
Hallyu’nun ekonomik etkileri Kore’de yıllık raporlarla ölçülmekte, kamuoyuna sunulmaktadır.
Türkiye’de ise kültürel etki çoğunlukla tahminlere dayalıdır. Ölçülmeyen güç, yönlendirilemez.
Bir diğer sorun diaspora ve gönüllü elçilerin örgütlenmemesidir.
Türk dizileriyle büyüyen, Türkçe öğrenen, Türk mutfağını benimseyen milyonlarca insan vardır.
Ancak bu bireyler bir kültürel ağın parçası haline getirilememektedir.
Kore, Hallyu gönüllülerini sistematik biçimde desteklerken Türkiye bu potansiyeli plansız biçimde dağılmaya bırakmaktadır.
Son olarak dijital dönüşüm eksikliği dikkat çekicidir. Hallyu, Z kuşağına TikTok, YouTube ve e-spor üzerinden ulaşmıştır.
Türkaylaşma ise hâlâ televizyon dizileri merkezli ilerlemektedir. Gençlere ulaşmayan kültür, geleceğe tutunamaz.
Kültürel Zaferin Stratejik Formülü
Türkiye farkında olmadan bir Türkaylaşma çağını başlatmıştır.
Dizileri, mutfağı, dili, şehirleri, misafirperverliği ve sosyal medyasıyla çevre coğrafyalarda bir yaşam biçimi standardı oluşturmuştur.
Ancak bu güç stratejik bir planlama ile desteklenmediği sürece kalıcı olamaz.
Gerçek kültürel zafer yalnızca üretmekte değil; o kültürü ölçmek, markalaştırmak, dönüştürmek ve yönlendirmektedir.
Türkiye, Türkaylaşma sürecini stratejik bir kültür diplomasisine dönüştürdüğünde sadece bir kültür üreticisi değil, aynı zamanda bir medeniyet yönlendiricisi haline gelecektir.
Sonuç
Hallyu bir proje olarak tasarlandı, Türkaylaşma ise doğal bir akış olarak doğdu.
Biri planlı bir dalgadır, diğeri kendiliğinden gelişen bir kültürel çekim.
Bugün Türkiye’nin ihtiyacı bu akışı stratejiye dönüştürmektir.
Taktik başarılar stratejik hataları örtmez.Stratejik vizyon ise kültürel başarıyı kalıcı hale getirir.
Türkaylaşma, artık yalnızca bir eğilim değil, Türkiye’nin küresel kimliğinin yeni adı olmalıdır.
YORUMLAR
İLGİNİZİ
ÇEKEBİLİR