METAMFETAMİN KURGUSUNU YAPANLAR BİR SALGIN BAŞLATTI
Amerika’da metamfetaminin (meth) hikâyesi, ucuz bir coşku arayışının büyük bir yıkıma dönüşmesinin sokakları nasıl esir aldığını anlatır. Bizden önce bu belaya karşı mağlup olan ülkeleri doğru analiz etseydik, “biz de zaten yok” gereksiz özgüveni yerine, gerekli tedbirleri alabilseydik ya da alınan tedbirler için geç kalmasaydık, Amerika’nın sokaklarında yaşananlar, Türkiye sokaklarına taşınamazdı. Ama artık geçmiş olsun noktasındayız. 1980’lerin sonlarında kokain pahalı ve şehirli bir “parti uyuşturucusu” haline gelirken, metamfetamin daha düşük gelirli kesimler için ucuz, etkisi uzun ve kolay erişilebilir bir alternatif olarak yaygınlaştı. Kokain birkaç saat içinde etkisini yitirirken metamfetamin benzer uyarıcı özelliklerini; 12 saate kadar uzatmasıyla bir anda popüler oldu. Enerji, uyanıklık ve özgüven hissi oluşturması kullananları anında tesiri altına aldı ve bu da kullanıcılarda hızlı bir bağımlılık döngüsü başlattı. Üretimi için karmaşık laboratuvarlara gerek olmaması, kırsaldan şehir varoşlarına kadar hızla yayılmasına neden oldu. Böylece Amerika’da “mavi yakalı kokaini” olarak başlayan bu kimyasal, zamanla ülkenin en yıkıcı halk sağlığı krizlerinden birine dönüştü.
Bugün benzer bir tehlike, farklı görünümlerle Türkiye’nin sokaklarında da dolaşıyor. Metamfetamin burada da “ucuz enerji”, “geceyi uzatma” veya “kendine güveni artırma” vaadiyle piyasada pazarlanıyor. Ancak bu vaatlerin ardında ağır bir nörokimyasal yıkım var. Metamfetamin beyinde dopamin salımını olağanüstü biçimde artırarak, kişinin ödül sistemini kökten bozan bir bağımlılık yapıcı maddedir. Bir süre sonra birey doğal yollardan elde edilen zevk, keyif veya motivasyonu hissedemez hale gelir. İş, aile, eğitim ya da sosyal ağlar ve çevre anlamını yitirir. Geriye sadece “bir doz daha” nereden nasıl alırım, bugünü de nasıl atlatırım düşüncesi kalır.
Sokaklarda metamfetamin kullanımı genellikle “performans artırıcı”, “kilo verdirici” veya “cinsel gücü artırıcı” yalancı reklamlarıyla kendisine pazar oluşturur. Oysa birkaç kullanımın ardından bireylerde ağır paranoya, uykusuzluk, şiddet eğilimi ve sanrılar görülür. Meth kullanımıyla ilişkili şiddet suçlarının artışı da sorunun bireysel kalmadığını, tüm toplumu etkilediğini ve toplumsal bir çürümenin de sinyalini verir.
Türkiye’de kolluk kuvvetlerinin son yıllarda ele geçirdiği meth miktarları her yıl giderek artıyor. Bu artış, maddenin artık belli çevrelerle sınırlı kalmadığını, şehir merkezlerine ve genç nüfusun gündelik yaşamına sızdığını gösteriyor. Kırsaldan gelen metamfetamin kullanım haberleri ise meselenin toplumun kılcallarına kadar nasıl sızdığına işaret ediyor. Daha da tehlikelisi, “kristal” veya “ice” olarak adlandırılan bu maddeye yönelik merakın, sosyal medya ve sokak dilinde enerjiyle bir ilişkisi varmış gibi sunulmasıdır. Maalesef bu pazarlama stratejileri etkili bir algıya sebep olarak gençlerin arasında riskin küçümsenmesine yol açıyor.
Metamfetaminin yarattığı bağımlılık hem biyolojik hem de ruhsal bir çöküşe yol açıyor. Kişi giderek kendi bedeninden, kimliğinden, değerlerinden uzaklaşıyor. Bu, bir kimyasalın ötesinde bir “benlik erozyonu”. Bu nedenle meth kimyasal bir silah, insani kimliği yok eden bir katildir. Kullanıcının, duygularını ve vicdanını yok eder.
Türkiye’de bu tabloyu önleyebilmek için ailelerin, özellikle anne babaların bilinçli olması hayati önemdedir. Çocuğun uykusuzluk, iştahsızlık, diş gıcırdatma, sürekli hareketlilik veya ani öfke patlamaları gibi belirtiler göstermesi, erken uyarı işaretleri olabilir. “Enerji içeceğiyle ayakta kalıyorum” ya da “ders çalışmak için fazla kahve içtim” gibi ifadeler dikkatle ele alınmalıdır, bunlar çocuğunuz için alacağınız önlemin sinyalleridir, görebilmeniz gerekir.
Meth, bireyi bir gecede değiştirmez belki ama ilk andaki etkisini bile görmek mümkündür, sürekli kullanımla birlikte, önce uykusunu, sonra mantığını, en sonunda da insanlığını kaybeder. Amerika’da olduğu gibi Türkiye’de de bu kimyasalın toplumsal sonuçları yalnızca bağımlılık merkezlerine yapılan başvuruların artmasında gözlenmeyecek kadar büyümüştür. Aile sofralarında, okul koridorlarında ve sokak aralarında hissedilmeye başlanan o can sıkıcı gerçekler, topyekûn bir şuur için davranmanın zamanının gelip de geçtiğini toplumun her üyesine söylemektedir.
Bu maddeyle mücadelede sadece polisiye tedbirler asla yeterli olmayacaktır. Yakalanan onca maddeye rağmen olmamaktadır. Asıl mücadele, çocukların güçlü bir kimlik duygusu, sağlıklı bir özgüven ve umutlu bir gelecek algısıyla büyümelerini sağlamaktır. Çünkü meth’in giremediği tek yer, umudu diri tutan bir evdir. Çocuklarımızın gelecek kaygısını ortadan kaldırmak her yetişkinin görevidir. Bu zıkkımın salgın halini ortadan kaldırmak için buna mecburuz...