KAHRAMAN DEĞİL, KARANLIK ADAMLAR ÇAĞI: TÜRK DİZİLERİNDE AHLÂKIN ÇÖKÜŞÜ
Türkiye televizyon tarihine dönüp baktığınızda, bir zamanlar “iyi insan”ın da bir hikâyesi vardı. Alın teriyle geçinen, haksızlığa baş kaldıran, vicdanıyla hareket eden karakterler toplumun aynasıydı. Bugün o ayna kırık. Artık dizilerde kahramanlar değil, karanlık adamlar var. Bir zamanlar “emeğin, ahlâkın ve haysiyetin” temsilcisi olan karakterlerin yerini; “namussuz ama yakışıklı”, “suçlu ama karizmatik”, “kalleş ama duygusal” tipler aldı. Halkın gözünde kötülük cilalı bir maske taktı. Bu, yalnızca bir estetik tercih değil; toplumsal bilinçle oynayan derin bir yozlaşmadır.
Bugün ekranlarda en çok izlenen karakter tipine bakın: bir mafya lideri, bir hırsız, bir torbacı, bir dolandırıcı… Hepsi "sevimli", "zeki", "adil" gösteriliyor. Kötülüğün romantikleştirildiği, ahlâksızlığın karizma sanıldığı bir dönemdeyiz. Bu karakterler insanı, özellikle de gençleri, bir tür duygusal manipülasyonla kendine çekiyor. Çünkü her biri “yaralı”, “sevilmemiş” ya da “adalet arayan” bir bahaneyle sunuluyor. Yani kötülük, bir travmanın gölgesinde aklanıyor. Oysa kötülük, her şartta kötülüktür. Onu makyajlamak, toplumun vicdanına ihanet etmektir.
Bir zamanlar diziler, alın terinin kutsallığını anlatırdı. Bugün o karakterler "sıkıcı", "aptal", "ezik" diye yaftalanıyor. Çalışarak, dürüstlükle bir yere gelmeye çalışan insanın hikâyesi artık “reyting getirmiyor”. Çünkü diziler “gerçek hayata değil, tüketim arzusuna” göre yazılıyor. Halkın gözüne yakışıklı bir yüz, kulağına ağır bir müzik, kalbine de sahte bir kahraman koyuyorlar. Bu üretim biçimi yalnızca sanatı değil, toplumsal hafızayı da kirletiyor. Zira her toplum, izlediği hikâyelerin ahlâkıyla yaşar.
Bugün senaryo masalarında vicdan yok, algoritma var. “Şiddet ne kadar olursa izlenir?”, “Kaçıncı dakikada öpüşürlerse trend olur?”, “Ne kadar küfrederse paylaşılır?” Sorular bunlar. Bu soruların gölgesinde büyüyen bir gençlik, artık hikâyede kendini değil; “rol modelini” arıyor. Ve bulduğu şey; hırs, şöhret, intikam, para… Sonra da şaşırıyoruz: “Bu çocuklar neden sabırsız, neden umursamaz, neden boşlukta?” Cevabı çok açık: Çünkü onlara öğrettiğimiz kahramanlık; insan kalmanın değil, güçlü görünmenin hikâyesi.
Unutmayın; diziler yalnızca zaman geçirme aracıdır diyemezsiniz. Onlar toplumun aynası değil, pusulasıdır. Eğer ekranlarda kötülük alkışlanıyorsa, sokakta vicdan susar. Eğer ahlâk basitleştiriliyorsa, adalet unutturulur. Eğer haysiyet sıkıcı gösteriliyorsa, erdem aşağılanır. O yüzden izlemeyin, izlettirmeyin. Çünkü her izlenme, bir yalanın ömrünü uzatır. Ve her yalan, bir neslin gerçeğini çalar.
 
                 
            