MARKALAŞAN İNANÇLAR: RUHUN PAZARYERİNDE DİNDARLIĞIN YENİ HALİ
Bir zamanlar insan, hakikati bulmak için yola çıkardı; bugünse yola çıkmadan “hazır hakikat paketleri” satın alıyor. Dindarlık artık bir inanç biçiminden çok, bir kimlik gösterisine dönüşmüş durumda. Sosyal medya profillerinde manevi influencer’lar, dua uygulamaları, kişisel gelişimle karıştırılmış modern tasavvuf öğretileri dolaşıyor. Hepsi aynı arayışın farklı suretleri: ruhsal açlığın ticarileşmesi. Maneviyat, artık pazarlama kampanyalarının malzemesi haline geldi. “Huzur” satılıyor, “sabır eğitimi” paketleniyor, “tevekkül seminerleri” düzenleniyor. Ruh, bir ürüne; inanç, bir markaya dönüştü.
Bir dönemin tekkeleri bugünün motivasyon merkezlerine evrildi. Zikir halkaları artık çevrim içi platformlarda kuruluyor, tefekkürler kısa videolarda anlatılıyor. İnsan modern hayatın karmaşası içinde sığınacak bir liman ararken; piyasa, o sığınmayı bir “hizmet deneyimi” olarak sunmayı öğrendi. Dervişlik minimalist yaşam koçluğuna, sabır stres yönetimi tekniğine, tevekkül ise “pozitif düşünme metodu”na dönüştü. Modern insan, inancını yaşamak yerine onu tüketime uygun hale getiriyor. Oysa ruhun iyileşmesi, satın alınabilir bir süreç değildir. Ancak biz, her şeyi olduğu gibi, duayı da “tek tıkla erişilebilir” hale getirdik.
Türkiye’de dindarlık artık sadece bir inanç pratiği değil, bir sosyal imaj yönetimi aracı haline geldi. Bir dönem “mahrem” olan ibadet, bugün “gösteriye” dönüşmüş durumda. İnsanlar inandıklarını yaşamakla kalmıyor, yaşadıklarını göstermek zorunda hissediyor. Dindarlık, bir aidiyet göstergesi değil, bir görünürlük stratejisine dönüşüyor. Bu dönüşümün en tehlikeli yanıysa, imanın özünden çok imajının konuşulur hale gelmesi. Maneviyatın sessizliği yerini görsel içeriklerin gürültüsüne bırakıyor. Bir zamanlar içtenlik, derinlik ve tevazu ile tanımlanan inanç; artık beğeni sayılarıyla ölçülüyor.
Gerçek maneviyat sessizdir, reklama ihtiyaç duymaz. Hakikat, sloganlarla değil, samimiyetle taşınır. İnsan içsel arayışını başkalarının beğenileriyle ölçmeye başladığında, hakikatin yerini simülasyon alır. Bugün bize düşen, dini popülizmin kalabalıklarından sıyrılıp hakikatin yalnızlığına dönmektir. Çünkü inanç bir marka kimliği değil, bir yolculuktur. Ve bu yolculuk, insanın kalbinden geçer; reklamlardan, algoritmalardan değil.
 
                 
            