TAŞKENT ZİRVESİNİN ARDINDA
Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Orta Asya Devlet Başkanları İstişare Toplantısı”, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan devlet başkanlarını bir araya getirerek bölgesel işbirliğinin derinleştirilmesi adına önemli bir platform oluşturmuştur. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in katılımı ise toplantının jeopolitik kapsamının Hazar havzasını da içine alacak şekilde genişleyerek stratejik bir boyut kazanmıştır. Tacikistan ( ki bu ülkenin nüfusunun önemli kısmı Türk soyludur) haricindeki tüm katılımcıların Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üyesi olması ve bölge ülkelerinin ortak post-Sovyet mirasını paylaşması, zirvenin sosyo-politik zeminini güçlendiren temel bir unsurdur.
Toplantı gündemi; Afganistan kaynaklı güvenlik endişeleri, Aral Gölü havzasındaki ekolojik riskler ile sınır aşan su ve enerji kaynaklarının ortak yönetimi gibi kritik meseleler etrafında şekillenmiştir. Ayrıca, küresel aktörlerin bölgeye yönelik ilgisinin somut bir yansıması olan “Orta Asya Artı” (C5+) formatındaki diyalog mekanizmaları müzakere edilmiştir. Mirziyoyev, istişare toplantılarının “Merkezi Asya Topluluğu” adıyla kurumsal bir yapıya dönüştürülmesi, dönüşümlü bir sekretarya kurulması, ulusal koordinatörlerin statüsünün yükseltilmesi ve deneyimli kamu şahsiyetlerinden oluşan “Aksakallar Konseyi” oluşturulması önerisi bu istişare toplantının kurumsal bir yapıya dönüştürme çabası olarak görmek mümkündür. Sonuç olarak bu zirve; “Türkistan” coğrafyasında bölgesel diyaloğun kurumsallaştırılması, karşılıklı bağımlılığın artırılması ve çok boyutlu sorunlara karşı ortak bir siyasi iradenin tesis edilmesi açısından kayda değer bir aşama olarak değerlendirilmektedir.
Zirvenin Analitik Değerlendirmesi
Taşkent’te icra edilen yedinci liderler zirvesini, rutin bir diplomatik istişare mekanizması olarak nitelemek, bölgedeki dönüşümün stratejik derinliğini göz ardı etmek olacaktır. Zirve çıktıları, Orta Asya’nın reaktif bir dış politika izlemekten ziyade; yapısal, öngörülebilir ve çok katmanlı bir bölgesel güvenlik ve işbirliği kompleksi inşa etme iradesini ortaya koymaktadır. Özellikle kurumsallaşmaya yapılan vurgu ve Azerbaycan’ın tam katılımıyla Trans-Hazar jeopolitiğinin sürece dahil edilmesi; bu yapılanmanın salt siyasi bir koordinasyon çabası olmanın ötesine geçtiğini kanıtlar niteliktedir. Ulaştırma ve enerji koridorlarının entegrasyonu üzerinden kurgulanan bu yeni mimari, bölgenin jeoekonomik konsolidasyonunu sağlamakta ve Orta Asya’yı 'mekânsal bütünleşme' yoluyla küresel sistemde stratejik otonomiye sahip bir güç merkezi haline getirmeyi hedeflemektedir.
Azerbaycan’ın katılımı
Ev sahibi Mirziyoyev, “Esasen Orta Asya ile Güney Kafkasya arasında sağlam bir köprü kuruyoruz. Bu iki bölgenin stratejik bütünlüğünü ve istikrarını güçlendireceği açıktır.” şeklindeki değerlendirmesi Azerbaycan’ın bu formatta yer almasıyla bölgenin uluslararası arenadaki ağırlığının daha da artacağı söylemek mümkündür. Ev sahibi Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, zirveye Azerbaycan’ın dahil olmasını stratejik bir perspektifle değerlendirerek, bu durumu “Orta Asya ile Güney Kafkasya arasında sağlam bir köprü kurulması” olarak nitelendirmesi bölge ülkelerinin Azerbaycan’a verdikleri önemi göstermektedir. Bu katılım, yalnızca bölgesel istikrarı ve stratejik bütünlüğü güçlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda Hazar ötesi iş birliğini derinleştirerek bölgenin uluslararası arenadaki jeopolitik ağırlığını önemli ölçüde artırma potansiyeline sahiptir. Bu beyanlar, Orta Asya ülkeleri liderlerinin, mevcut toplantıların kapsamını dar bir bölgesel koordinasyondan çıkarıp, trans-bölgesel iş birliği ekseninde genişletme yönünde güçlü bir ortak iradeye sahip olduğunu göstermektedir.
Aslında Orta Asya ülkelerinin liderleri bu toplantılar kapsamı genişletmesi iradesinde olduklarını söylemek mümkündür. Zira Özbekistan Cumhurbaşkanı Mirziyoyev, “Orta Asya Artı” işbirliği formatın uygulaması gerektiği, bu formattın bölgenin uluslararası statüsünün artıracağı, sürdürülebilirlik ve kalkınma açısından önemli bir merkez haline geleceğini vurgulayarak, günümüzde dünyanın önde gelen devletleri ve kuruluşlarının, Orta Asya ile bir bütün olarak bölgesel ortak ilişkiler geliştirmek istediklerini ifade ederek “Orta Asya-Avrupa Birliği”, “Orta Asya-Çin”, “Orta Asya-Rusya” ve “Orta Asya-ABD” zirvelerinin, bölgenin küresel siyasetteki artan rolü ve stratejik önemini teyit ettiğini ifade ederek bu konun önemini vurgulamıştır.
Azerbaycan’ın Orta Asya ülkeleri işbirliği formatına katılma kararından dolayı liderlere teşekkür eden Cumhurbaşkanı Aliyev konuya ilişkin düşüncelerini; “Azerbaycan’ın Orta Asya zirvelerine katılımı son yıllarda daha da kurumsallaşmış; ortak tarih, kültür ve kardeşlik bağlarından güç alan ilişkiler stratejik ortaklık düzeyine yükselmiştir. Cumhurbaşkanı düzeyindeki karşılıklı ziyaretlerin artması, imzalanan ittifak ve ortaklık anlaşmaları ile ortak yatırım fonları bu işbirliğine yeni bir dinamizm kazandırmıştır. Düzenlenen kültür günleri ve etkinlikler halklar arası yakınlaşmayı pekiştirirken, uluslararası örgütlerde sergilenen karşılıklı destek ortak duruşu güçlendirmektedir. Azerbaycan, Güney Kafkasya’da yer almasına rağmen artan etkileşim sayesinde Orta Asya ile tek bir jeopolitik ve jeoekonomik alanın parçası hâline gelmiş; bu bütünleşmenin küresel yansımaları belirginleşmiştir. Ülkenin toprak bütünlüğünü yeniden tesis etmesinin ardından başlayan geniş kapsamlı yeniden inşa sürecinde Orta Asya ülkelerinden gelen kardeşçe destek ise bu yakınlığın samimiyetini ve kalıcılığını göstermektedir.” şeklinde dile getirmiştir.
TDT ve Orta Asya İstişare Mekanizması: Rekabet mi, Tamamlayıcılık mı?
Genel olarak bu iki mekanizma birbirinden ayrılan işlevsel alanlarda faaliyet gösterdiklerinin söylemek mümkündür. Dolayısıyla Orta Asya Devlet Başkanları İstişare Toplantısı kısa ve orta vadede TDT için bir alternatif oluşturmamaktadır. Zira, TDT, daha çok ortak kimlik, normatif değerler, kültürel bağlar ve makro-stratejik güvenlik koordinasyonu ekseninde bir üst çatı mekanizması görevi görürken; İstişare Mekanizması, bölgesel teknik koordinasyon, sınır aşan su ve enerji yönetimi, altyapı entegrasyonu gibi pragmatik ve bölgesel odaklı konulara odaklanmaktadır. Bu yapısal ayrım, her iki örgütün de aynı fonksiyonel boşluğu doldurmadığını ve dolayısıyla birbirini ikame etme olasılığının düşük olduğunu göstermektedir. Bu durum, uluslararası ilişkiler literatüründe çok katmanlı bölgesel yönetişim (multi-layered regional governance) olarak ifade edilen ve farklı düzeylerdeki örgütlerin işlevsel olarak birbirini desteklediği bir modele tekabül etmektedir.
İstişare Mekanizması, Orta Asya’ya özgü bir iç istikrar ve dayanıklılık çerçevesi (endogenous resilience) sunarak, bölge içi sorunlara bölgesel çözümler üretme kapasitesini artırmaktadır. TDT ise bu iç sistemi, Türk coğrafyasını kapsayan daha geniş bir stratejik üst sisteme entegre etmektedir. Bu dinamik, iki kuruluşun birbirinin zayıflığı yerine, karşılıklı kapasite artırıcısı olarak hareket ettiğini kanıtlamaktadır. Ayrıca, İstişare Mekanizması'nda ele alınan Trans-Hazar Koridoru ve savunma işbirliği gibi kritik başlıklar, Türkiye’nin bölgesel jeoekonomik ve jeopolitik öncelikleriyle doğrudan örtüşmektedir. Dolayısıyla, Türkiye İstişare Mekanizması'nın doğrudan aktörü olmasa bile, bu platform Ankara'nın stratejik hedeflerini dolaylı olarak destekleyen ve bölgesel angajmanını derinleştiren bir diplomatik kaldıraç (diplomatic leverage) işlevi görmektedir. Bu da Orta Asya’daki çok kutuplu rekabet ortamında bölgesel dayanıklılığın güçlenmesine hizmet etmektedir.
Tüm bunlarla birlikte, bölgede yeni oluşumlara enerji harcamak yerine Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında birleşerek daha kararlı ve somut adımlar atılması, Türk Dünyası’nın dağınık gücünü tek bir jeostratejik eksende toplayacaktır. Böyle bir yönelim, ortak iradeyi hem bölgesel güç dengelerinde daha görünür kılacak hem de küresel ölçekte pazarlık kapasitesini belirgin biçimde artıracaktır. Bu sayede TDT, yalnızca kültürel dayanışma platformu olmaktan çıkarak, karar üreten, uygulayan ve bölgesel dönüşümlere yön verebilen bütünleşik bir güç merkezine dönüşecektir.
Aksi yöndeki teşebbüsler ise çoğu zaman kısa vadeli beklentiler doğurur; bu beklentilerin karşılanmaması bölgede kurumsal güveni ve siyasi istikrarı zedeler. Siyasi açıdan sürekli değişen girişimler, karar vericiler arasında tutarsızlık ve güvensizlik algısı yaratır. Sosyolojik açıdan ise Türk Dünyası toplumları istikrar ve süreklilik talep eder; geçici platformlar ise ‘birlik fikrinin kurumsallaşamadığı’ yönünde olumsuz bir toplumsal algıya yol açar. Bu nedenle enerjinin tali yapılara dağılması yerine TDT çatısında toplanması hem siyasi uyumu güçlendirecek hem de toplumsal güveni derinleştirecektir.