BİR YIL DAHA ESKİDİ

28 Ara 2025 - 22:50 YAYINLANMA

İnsanlık tarihi boyunca tanımı tam olarak yapılamamış ender kavramlardan biridir zaman. Mesela üç yüz altmış beş günün neredeyse hepsi birbirinden farklıdır. Ya süre olarak, ya sıcaklık olarak ya da ışık (gece- gündüz) olarak farklıdır. Bunlara bakarak değil bir yılın bir günün bile mutlak tanımını yapmak pek mümkün değildir.

Ancak zaman insanoğluna verilmiş en büyük nimetlerden biridir. Hiçbir kaba sığdıramadığımız, şekle sokamadığımız zaman bizim hayatımızı anlamlandıran eylemlerimizi gerçekleştirdiğimiz, başı ve sonu belli olmayan fasit bir dairedir.

Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi 

‘’Zaman, korkunç daire; ilk ve son nokta nerde?

Bazı geriden gelen, yüz bin devir ilerde!’’

Zaman başlangıcı ve son noktası bilinmeyen korkunç bir daire. Komik olacak ama bu mısrayı her okuduğumda şeffaf bantlar aklıma gelir. Eğer son kullanımda ucunu kıvırmazsanız bir daha kullanmanız gerektiğinde ucunu bulamaz, stres yaparsınız. Bilimsel olarak da Cern’de yapılan deney gibi birçok deneyle zamanın başlangıcı veya kayıp elementin bulunması çalışmaları devam ediyor. İkinci mısrada; bu dairede kimin ilerde kimin geride olduğu da belli değildir. Geride zannettikleriniz ileride, ileride zannettikleriniz geride olabilir. Örnek olarak, Saba melikesi Belkıs’ın sarayını saniyeler içinde yüzlerce km uzağa taşıyan Süleyman Peygamber mi ileride, içinde bulunduğumuz asırdaki ulaşım araçlarını yapanlar mı sorusu da tartışmaya açık bir durumdur.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da zaman tasavvuru konusunda kafası karışıktır. 

Ne içindeyim zamanın,

Ne de büsbütün dışında;

Yekpare, geniş bir anın

Parçalanmaz akışında.

Evet bir akış var, tek parça bir akış. Bu akışın içinde ama zamanın kıyısında; zaman ve akışın kesişim noktasında.

Yine zamanın hızı da tam olarak tanımlanamaz. İzafidir. Kişiden kişiye de değişir. Hangi durumda olduğunuza göre, ruhsal durumunuza göre, moral-motivasyon durumunuza göre de değişir zamanın hızı; ya da öyle zannedersiniz.

Zamanın; Keyifli, akıcı işler yaparken, İlgi duyulan bir işe yoğunlaşınca (akış hâli), Sohbet, oyun, seyahat gibi etkinliklerde, Genç yaşlarda (beyin yeni uyaranlara açık), “Vakit nasıl geçti anlamadım” durumu koşullarında hızlı geçerken;

Sıkıntı, bekleyiş, acı, stres anlarında; Korku veya tehlike anlarında (kaza gibi); Tekdüze ve anlamsız faaliyetlerde; Hastalık ve yorgunluk hâllerinde dakikalar geçmek bilmez.

Albert Einstein’a göre zamanın hızı eşyanın hızına göre değişir. Yine kendi geliştirdiği görelik teorisine göre ‘’eğer hızınızı saniyede 300.000 km, yani ışık hızına çıkarabilirseniz sizin için zaman durmuş olur’’.

Allah cc. da Asr süresinde asra zamana yemin ederek zamanın içini güzel işlerle, doğruluğu ve hakkı tavsiye etmekle doldurmayan insanların hüsranda olduğunu anlatıyor.

Daha bir yıl önce dünyanın hemen her yerinde, birçok ülkede çılgın partilerle, milyarlarca dolarlık organizasyonlar, ışık gösterileri, havai fişeklerle, yüzlerce ton alkol tüketerek, güya büyük umutlarla karşılanan iki bin yirmi beş yılının bitmesine neredeyse saatler kaldı. Hz. Adem’den günümüze kadar geçen On binlerce yıl ve başlangıcı Hz. İsa’nın doğduğu gün olduğu varsayılan miladi takvime göre geçen iki bin yirmi beş yıl geride kaldı.

Ne kadar coşkuyla karşılarsak karşılayalım, ne kadar havai fişek patlatırsak patlatalım geçen seneler gibi gelen sene de eskiyecek. Ne kadar sevinirsek sevinelim iki bin yirmi altı da bir yıl sonra eskiyecek. Olsun yenisi yine gelecek nasıl olsa. Ancak zaten geçecek olan bir yıla bu kadar beklenti yüklemek, olsa olsa insanın kendi kendini aldatmasıdır.

Türkülerimizde de söylendiği gibi ‘’ geçen gün ömürdendir.’’ Zaten sayılı günlerden oluşan ömürden gidiyor geçen yıllar. Geçen her yıl bizi, daha da yaşlandırıyor. Fiziksel ve zihinsel yeterliliklerimiz eksiliyor. Hastalıklarımız çoğalıp gücümüz tükenirken acziyetimiz artıyor. Bunların hangisine sevinelim. 

Güzel şeyleri zamandan değil zamanı yaratandan istemek ve beklemek lazım. Tabi istemeye yüzümüz varsa, önce O’nun bizden istediklerini yapmışsak.

Onsekizinci yüzyıl şairlerinden Ziya Paşa da;

‘’İdrâk-i me’âlî bu küçük akla gerekmez,

Zîrâ bu terâzû o kadar sıkleti çekmez.’’ 

Diyerek noktayı koyuyor. Yani kainatın nasıl oluştuğu, zamanın başlangıcı gibi sırları kavramaya çalışmak insanın küçük aklı için gereksizdir belki de. Çünkü bizim küçük aklımızın terazisi bu kadar ağır yükleri çekmez. Bize düşen şimdiye kadar geçen onbinlerce yıl gibi yine geçecek olan yeni yılı (2026) iyi ve güzel işlerle, insanlara doğruluğu, dürüstlüğü ve hakkaniyetli olmayı tavsiye ederek doldurmaktır. Aksi halde yeni yıl ya da eski yıl arasında bir fark kalmayacaktır.

 

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: