YAYLADAN ŞEHİRE DÖNÜŞ

03 Kas 2025 - 13:14 YAYINLANMA

Yörüklük üzerine birçok söz söylenmiş, birçok kitap yazılmıştır. Ancak yörüklük, adeta Türkün soyadı, Türkün yaşam biçimi olmuştur. Öyle ki atalarımız bir zamanlar konar – göçer yaşam tarzını bırakıp şehre göçeni ‘’ Türklükte durmadı, şehre göçtü.’’ diye adeta ayıplamıştır.

Türk (yörük) geçim kaynağı olan hayvanlarını daha iyi doyurabilmek, mevsimlerin olumsuz koşullarından koruyabilmek ve daha çok verim alabilmek için neredeyse her mevsimi başka bir coğrafyada yaşamaya alıştığı için, Ziya Gökalp’in ‘’Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan… şiirinde dediği gibi onun zihninde vatan kavramı sınırsızdır.

Her bahar sıcak bölgelerden yaylalara doğru bir yolculuk hazırlığıdır başlar. Yükler hazırlanır, develer süslenir, Türkmen kızı katar eyler mayayı. Çobanlar ayrı, yükçüler ayrı çıkar yola. Yükçüler konak yerlerini bilir. Ne navigasyon vardır vardır, ne telefon, ne pusula. Tabiatı, güneşi, ayı, yıldızları, rüzgarı ve bulutu kitap gibi okur ve yolunu buna göre bulur. Konaklanan yerlerde yükçüler çobanlarla buluşur, yemekler yenir, davarın bakımı yapılır. Ertesi gün yola revan olunacaktır ancak…

Sonra Gülsüm… A Gülsüm… Gülsüm koyunları, davarları bırakıp kocaya kaçar.

Gülsüüüüüüüm a gülsüüüüm…

Sen buralardan gidersen davarları, goyunları, köpekleri sıpaları kim gütsün…’’diye bir feryat kopar. O feryat bile oyun havası olur yörüğün hayatında.

Türkün göç hikayesi burada bitmez tabi. Zorunlu iskanla beraber sadece belli bölgelerde kalan yörüklük ve göçerlik, (koçarlık, koçerlik) sembolik ölçülerde de olsa devam eder. Artık Türklük sadece yörüklükte değil modern hayatın farklı formlarında sonsuza kadar devam edecektir. Artık yaylalardan kışlaklara değil yeni göçebe formu köyler ve şehirler arasında devam ediyor.

Zamanla köylerden metropollere gelerek çalışma hayatına katılan yörük Türkmenlerde bu sefer ilkbaharda köylere doğru bir yolculuk başlar. ‘’Köyümüz kökümüzdür.’’ diyen yörük ve Türkmenler özellikle tercih ettikleri geniş bagajlı veya hafif ticari araçlarıyla ‘’köyde lazım olur diye biriktirdikleri, atmaya kıyamadığı eşyalarıyla önce kışlaktan yazlağa göç ederler. Güz yağmurlarına ve yükseklere düşen ilk kara kadar köylerde bağ, bahçe işleriyle uğraşır, Aşık Veyselin ‘’sadık Yarim’’ dediği toprakla haşır neşir olurlar. Sonra yazlaktan kışlağa, köylerden şehire göç başlar. Hafif ticari veya geniş bagajlı binek araçları sıkı sıkıya doludur. Neler yoktur ki bu bagajlarda… Patatesinden soğanına, tarhanasından bulguruna, meyvesinden turşusuna, yufkasından eriştesine. En önemlisi evlat ve torun hasreti yüklüdür bagajlarda.

Köylerimizi yine yalnızlığa ve hüzne teslim edip gözümüz arkada, şehre geliriz. Gözlerimizi ve genizimizi yakan, sanayi ve egzoz dumanının kirlettiği havaya rağmen. Kuruyan barajlara akmayan sulara, gri duvarlara rağmen. Çünkü evlad u ıyal vardır o gri duvarların içinde. He bir de modernitenin getirdiği konfor. 

Kolay değildir şehirde geçim. Köyümüzden kopsak kökümüzden kopmuş gibi oluruz. Artık emekli olmuş ebeveynlerin her bahar köye göç ederek yetiştirdikleri ürünlerden hazırladıkları kışlıklara ihtiyaç vardır. Şehirde yaşayan, asgari ücret veya ona yakın ücretle çalışan orta kuşağın bu desteğe ihtiyacı vardır. Bir de tabi bu doğal, el emeği ile yetiştirilen ürünlerden geleneksel yöntemlerle yapılmış salçaların, turşuların,, tarhanaların tadını fabrikasyon ürünlerde bulmak çok zor. Bu anne eli değmiş ürünlerin tadına alışanlar zaten diğerlerini yiyemez.

Sonuç olarak bu yeni göç formunun sürdürülmesi aynı zamanda birçok kültürün yaşatılması için de çok önemlidir. Tamamen modernitenin konfor alanına da mahkum olmamak için, her koşulda yaşama becerilerimizin gelişmesi için ulaşım koşulları daha da iyileştirilmeli. Hele metropolllere yakın kırsal yerleşim alanları şehir hayatıyla bütünleşebilmelidir. Adeta bir banliyö mantığıyla kırsaldaki yaşam koşulları iyileştirilmeli, gerekirse yeni konutlar yapılmalı, iş ve çalışma saatlerinden sonra kırsaldaki temiz hava ve sükunet ortamında dinlendikten sonra tekrar iş ortamına dönülebilmelidir. Bu hem kırsal kültürün yaşatılması hem de şehirlerin nefes alması için gereklidir. Ayrıca özellikle Bursada olası büyük bir depremde dağ yöresi başta olmak üzere kırsaldaki yaşam alanı adeta bir can damarı, bir sığınak görevi icra edecektir. Türkün yaşam biçimi olan göç kavramı da böylece modern bir biçim kazanacaktır. Bu vesileyle bir kez daha özellikle dağ yöresi ulaşım sorunu biran önce çözülmelidir.

 

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: